Biyokütle Enerji Santralleri İşletmelerinin Sigortalanmasında Olası Riskler ve Risklerin Değerlendirmeleri
Son yıllarda, yaşanan sosyal ve ekonomik gelişmelerin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan küresel enerji talebindeki hızlı yükseliş, sınırlı bir enerji kaynağı olan fosil yakıtların yakın bir gelecekte tükeneceği endişelerini beraberinde getirmiştir. Çözüm arayan ülkeler biyoenerji gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiştir. Yenilenebilir enerji kaynakları arasında yer alan biyokütle; petrole, doğalgaza ve kömüre olan bağımlılığımızı azaltarak alternatif bir yakıt olmasıyla karşımıza çıkmaktadır. Biyoenerji, ağaç, hayvan ve bitki gibi organik atıkların oluşturduğu biyokütle kaynaklarının modern teknolojiler vasıtasıyla dönüştürülmesi sonucu elde edilen, temiz, sürekli ve güvenilir bir enerji kaynağı olarak kabul edilmektedir. İnsanlığın var oluşundan itibaren biyokütle, ham haliyle, ısınma, pişirme ve hayvan besleme gibi en temel ihtiyaçların karşılanması amacıyla kullanılagelmiş ve günümüzde katı, sıvı ya da gaz formuna dönüştürülerek, elektrik üretimi, ısınma ve taşıt yakıtı olarak kullanılmaktadır.
Biyokütle, biyoyakıt ve biyoenerji kavramları çok geniş ve birbiriyle etkileşim halinde olan kavramlardır.
Yenilenebilir enerji kaynaklarından biri olan biyokütle (biomass), yeşil bitkilerin güneş enerjisini fotosentez yoluyla kimyasal enerjiye dönüştürülerek depolanması sonucu meydana gelen ‘’organik madde’’ olarak adlandırılmaktadır.
Biyokütlenin kimyasal içeriğinde karbonun yanı sıra hidrojen (H), oksijen (O), azot (N) ve daha küçük oranlarda alkali, alkali toprak ve ağır metaller içeren atomlar vardır. Ana bileşenleri, karbonhidrat bileşikleri olan bitkisel veya hayvansal kökenli tüm doğal maddeler biyokütle enerji kaynağı, bu kaynaklardan elde edilen enerji ise, biyokütle enerjisi olarak tanımlanır. Diğer bir ifadeyle, yüzyıllık dönemden daha kısa sürede yenilenebilen, karada ve suda yetişen bitkiler, hayvan artıkları, besin endüstrisi ve orman ürünleri ile kentsel atıkları içeren tüm organik maddeler biyokütle olarak tanımlanabilir (Obernberger ve Thek 2004, Kumar vd., 2009). Biyokütle madde kaynakları çok çeşitli olmakla beraber genel anlamda karasal, su kaynaklı ve atıklar olmak üzere üç farklı kategoride sınıflandırılabilirler. Biyokütle hammaddelerinin sınıflandırılması aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.
Biyokütleden katı, sıvı ve gaz olarak biyoyakıt üretilebilmektedir. Biyoyakıtlar en genel haliyle üçe ayrılır;
1-Gaz Biyoyakıtlar: Biyohidrojen, Biyogaz, CO + H2
2-Katı Biyoyakıtlar: Odun Kömürü, Biyokömür, Biyopelet-Biyobrike
3-Sıvı Biyoyakıtlar: Biyoetanol, Biyodizel, Bitkisel Yağlar
Bu yakıtların sınıflandırılması ISO/TC (International Organization for Standardization/Technical Committee) tarafından yapılmıştır. Katı biyoyakıtlar ISO/TC 238 ile tanımlanırken, sıvı biyoyakıtlar ISO/TC 28/SC7’de tanımlanmıştır. Ülkemizde ise katı biyoyakıtlar, yakıt özellikleri ve sınıfları TS EN ISO 17225-1 standartlarına göre değerlendirilmektedir. Aşağıdaki şekilde ISO TC 238’e göre biyokütle, biyoyakıt ve biyoenerji arasındaki etkileşim gösterilmiştir. Biyokütle her ne kadar enerji üretimi için kullanılsa da, ham materyal olarak konstrüksiyon, mobilya, paketleme ve kağıt endüstrisinde de yaygın kullanılmaktadır
Fosil yakıt rezervlerinin sınırlı olması çevreye verdiği zararlar göz önüne alındığında biyokütle enerjisinin ülke ekonomisine katkısı, çevre dostu ve tükenmez bir kaynak olması, her yerde yetiştirilebilmesi, kırsal alanlar için sosyoekonomik gelişmelere imkân vermesi, günümüz dünyasında biyokütle enerjisine olan rağbetin artmasına neden olmuştur. Biyokütle enerjisi, güneş enerjisi türevleri arasında yer almaktadır. ‘’Yeşilden Gelen Enerji’’ olarak tanımlanan biyokütle, geleceğin en önemli enerji kaynakları arasında gösterilmektedir.
Biyokütlenin enerji kaynağı olarak kullanımı AB ülkelerinden Almanya ve Avusturya’da büyük önem taşımakta olup, daha verimli enerji üretebilmesi için hızlı büyüyen özel bitkiler ve genetik mühendisliği yardımıyla yeni tohumlar geliştirilmektedir.
Ülkelerin 2017 yıl sonu itibariyle yenilenebilir elektrik kurulu güç kapasitesi ve biyoenerjinin buradaki payı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Gelişmiş ve gelişen ülkelerde biyoenerji, özellikle biyoetanol ve biyodizel gibi ulaşım yakıtlarında alternatif kaynak, ısı ve elektrik üretimi ile birlikte ve konut, daire ısıtmasında kullanmakta olup ekonomik büyümeye ve ülke gelişimine katkı sağlamaktadır. En az gelişmiş ülkeler biyokütle enerjisini, çoğunlukla mevcut olan yerli yakıt olarak kullanmaktadır çünkü elektrik veya diğer enerji kaynaklarına ulaşımı bulunmamaktadır. Isınma, sanayi, ulaşım ve endüstri gibi birçok sektörde fayda sağlayan biyokütle enerjisi, toplam enerji tüketimininin yaklaşık %14’ünü oluşturmaktadır. Aynı zamanda biyoenerji, dünya enerji arzının %10’unu sağlamaktadır. 2015 yılı içerisinde dünya geneli ülkeler arasında biokütle enerjisinden elektrik üretim miktarları aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Küresel olarak biyokütle enerjisi üretimi sıralamasında 2015 yılında ABD %17 payı ile birinci sırada yer alırken ardından bu sıralamada Çin ve Brezilya gelmektedir. Dünyada kıtalar arası 2015 yılında biyoyakıt üretim miktarları milyar litre cinsinden aşağıdaki şekilde verilmiştir.
Toplam biyodizel üretimi 32 milyar litre olmasına karşın biyoetanol üretimi 78 milyar litre olarak hesaplanmıştır. Ülkeler arası karşılaştırmada en çok biyoetanol üretimi gerçekleştiren ülkelerin başında ABD gelmektedir. Ardından Brezilya, Çin, Kanada takip etmektedir. Biyodizel üretiminde ise yine ABD ilk sırada bulunmakta olup Arjantin, Brezilya, Fransa devamında geldiği belirtilmiştir. Biyogaz, Türkiye’de sağlanan metan gazı ile 40 işletmede 256 MW, hayvansal, bitkisel ve tarımsal yağ atıkları tarafından direk yanma ve metan gazı ile 82 biyogaz işletmesinde 378 MW kurulu gücü bulunmakta ve ülkemizin 2017 yılı toplam biyokütle kurulu gücü 634 MW olarak hesaplanmıştır. Türkiye genelinde 2017 yılı içerisinde biyokütle enerjisinden toplam elektrik üretimi 2.796,6 GWh olarak hesaplanmıştır. Türkiye’nin 2023 yılı biyokütle kurulu güç hedefi 1000 MW olarak planlanmıştır. Kentsel atıkların toplanması ve enerjiye dönüştürülmesi amaçlanarak atık barajları kurulması için çalışmalar başlatılmıştır. Ülkemiz Tarımsal atıklar toplamı 15.336,035 ton ile 303,2 PJ (PetaJoule) ısıl değere sahip olmakla birlikte, kaynağı orman olan toplam atık 4.800,000 ton (1,5 Mtep) miktarı olup kurulabilecek gazlaştırma kapasitesi 600 MW olarak hesaplanmıştır. Kentsel atıklardan üretilen biyogaz, fosil yakıtların yerini alması ve şehirlerdeki atık sorunların giderilmesi için uygulanabilir ve sürdürülebilir bir enerji kaynağı olarak görülmektedir.
2018 yılı Ocak ayı itibariyle Türkiye’ nin Elektrik enerjisi üretiminin kaynaklar bazında dağılımı aşağıdaki şekilde yer almaktadır.
Enerji ihtiyacının yaklaşık %19’u akarsu, biyokütle, güneş, rüzgâr ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklardan karşılanır.
Türkiye’nin biyokütle enerjisinden ürettiği toplam elektrik 2.796,6 GWh olarak hesaplanmakla birlikte 2023 yılı için kurulu güç hedefi yaklaşık olarak 1000 MW’dir. Aşağıdaki tabloda Türkiye açısından yenilenebilir enerji kaynaklarının üretim miktarlarına göre hedeflerini inceleyebilirsiniz.
Yenilenebilir kaynaklı elektrik enerjisi üretiminin Türkiye toplam üretimi içindeki payının yıllar içerisindeki değişimini aşağıdaki grafikte inceleyebilirsiniz (MW).
Türkiye’de bulunan en büyük biyokütle enerji santrali ise İstanbul’un Eyüp ilçesindeki Odayeri Çöp Gazı Santraledir. Santral 33,81 MW’ kurulu güce sahip olmakla birlikte 68.273 kişinin günlük hayatında ihtiyaç duyduğu tüm elektrik enerjisini karşılayabilmektedir.
Biyokütle santralleri ısıtma, enerji, motor ve yan ürünlerin oluşmasında. Kısacası, ısı gerektiren tüm alanlar başta olmak üzere birçok alanda kullanılabilmektedir. Biyokütle termik santralleri, biyolojik atıkları fiziksel olarak yakarak enerji elde eder. Doğada çürüyerek yok olacak biyolojik atıkları verimli olmaları için enerjiye dönüştürürler.
Biyokütle, hem kentsel atıkların enerji üretiminde kullanılmasını sağlar hem de atıkların istiflenme sorununa çözüm getirir. Organik maddeleri doğrudan yakarak oluşturduğu ısı ile elde ettiği buhar vasıtası ile türbinleri döndürür ,bu suretle jeneratörlerin elektrik üretmesini sağlar. Buna ek olarak, elde ettiği biyogazla da elektrik üretir. Kentsel atıklardan elde ettiği yanıcı biyogaz ile çöp termik santrallerini çalıştırır.
Biyokütle kaynağından elde edilen yakıt çeşitleri vardır. Biyodizel ve biyoetanol gibi alternatif yakıtlar sayesinde, ısı ve elektrik üretimi de sağlanır. Biyodizel, enerji içeriğini yağlı tohumlardan ya da atık yağlardan elde eder ve petrol içermez. Aynı zamanda da dizele eşdeğer olup taşımacılıkta kullanılabilir bir yakıt türüdür. Biyodizel üretimi sonunda elde edilen biyogübrenin tarım uygulamalarında kullanılması durumunda verimin yaklaşık olarak %25 oranında arttığı gözlemlenmiş.
Biyokütle Enerji Santrali (Solda) – Çöp Gazı (Biyogaz) Enerji Santrali (Sağda)
Biyokütleden enerji üretimi üç yol ile sağlanmaktadır. Fiziksel İşlemler, Termodinamik Dönüşüm ve Biyokimyasal Dönüşüm olarak adlandırılan bu yöntemler aşağıda şematize edilmiştir.
Su Giderme ve Kurutma: Biyokütlenin içerdiği nemin tamamımın ya da bir kısmının sıvı halde atılmasıdır. Kurutma ise aynı işlemin nem buharı halinde atılmasını sağlar. Doğrudan yakma işlemi ile gerçekleşen durumlarda, ham maddenin önceden kurutulmuş olması beklenmektedir aksi takdirde kazanılan enerji miktarı daha küçük bir boyutta olacaktır. Açık havada kurutulmaya çalışan biyokütleler bozulmaya başlarlar. Kurutma için en kullanışlı olan yöntem ise biyokütleyi sıcak ve düşük nemli hava dolaşımına bırakmaktır. Bu yöntemin maliyeti oldukça düşüktür.
Boyut Küçültme: Biyokütlelerin kullanımından önce muhakkak ki boyutlarının küçültülmesi gerekmektedir. Yakıt olarak kullanılması beklenen biyokütlenin tanecik ve parçacıklara ayrılmış olması gerekir bu sayede hem depolama hacmi azalır hem de kullanımı- dönüşümü daha kolay olur. Tanecik boyutu ürünün verimi ve bileşimini etkileyebilecek özelliktedir. Daha küçük olan taneciklerin dönüşüm hızı fazladır.
Yoğunluk Arttırma: Atık biyokütlenin yoğunlaştırılması potansiyel üstünlüğe sahiptir. Kuru ot, saman ve pamuk gibi diğer tarımsal ürünlerin araziden kaldırmasını kolaylaştırmakla birlikte depolama alanı ile taşıma masraflarını azaltmak için balyalama yöntemi kullanılmaktadır. Balyalanan ürünün yoğunluğunu arttırmakla birlikte biyokütlenin kararlı olmasını sağlar.
Ayırma: Bazı durumlarda biyokütlenin iki veya daha fazla bileşene ayrılması istenmektedir. Eleme, hava ile sınıflama, manyetik ayırma ve distilasyon gibi çok çeşitli fiziksel ayırma işlemleri vardır. Örnek vermek gerekirse; kentsel atıkların yanabilir kısımlarının yakıt kullanımı için ayrılması.
Doğrudan Yakma: En eski yöntemlerin başında gelmektedir. Biyokütlenin içerdiği yanıcı maddelerin oksijenle kimyasal tepkimeye girmesi şeklinde olur. Karbondioksit, su buharı ve bazı metal oksitler meydana gelir.
Havasız Çürütme: Doğrudan yakma işleminden farklı olarak oksijensiz ortamda yaşayan mikroorganizmaların fermantasyona uğramasıyla meydana gelir. Bu sayede, değerli gübre, metan gazı ve karbondioksit elde edilir.
Piroliz: Gaz elde etmek için kullanılan en ilkel yöntemlerden bir tanesi olmakla birlikte, oksijensiz ortamda odunun 900 °C’ye kadar ısıtılmasıyla oluşan kimyasal ve fiziksel olaylardır.
Gazlaştırma: Karbon barındıran biyokütle katılarının yüksek sıcaklıkta bozulması ile yanabilir gaz elde etme işlemidir. Yakıt hücresinde bulunan biyokütleye hava verilmesi ile yakılma durumudur.
Biyofotoliz: Mikroskobik alglerden güneş enerjisi yardımıyla hidrojen ve oksijen elde etme işlemidir.
Doğrudan Yakma: En eski yöntemlerin başında gelmektedir. Biyokütlenin içerdiği yanıcı maddelerin oksijenle kimyasal tepkimeye girmesi ile olur. Karbondioksit, su buharı ve bazı metal oksitler meydana gelir.
< Fermantasyon: Çok dikkat gerektiren bir süreçtir. Uygulanan kimyasal işlemler glikozla parçalanabilir. Bilindiği üzere, biyokütlede hemiselüloz ve lignin bulunmaktadır. Fakat kimyasal hidroliz şartları glikozu bozabilmektedir.
Gaz Biyoyakıtların Yakılması (Biyometanizasyon) (Biyogaz Üretim Enerji Santralleri)
Biyometanizasyon işlemi, evsel atıkların, hayvansal atıkların, çitlik atıklarının ve endüstriyel atıklarının içinde bulunan organik olarak parçalanabilen kısmının havasız ortamda ıslak/kuru şekilde doğal çürüme ortamı hızlı şekilde simüle edilerek gazlaştırma işlemidir. Organik atıkların biyometanizasyon tesislerinde değerlendirilmesi sebebi, kurulmuş/kurulacak olan atık bertaraf (deponi) sahalarının ömrünü uzatmak, hiçbir büyük kirletici üretmeden yeşil enerjiye ulaşmak, biyogaz dışında çıkacak ürünlerin toprağa dönüşü sağlamak (kompost ve sıvı gübre), biyogazdan farklı şekillerde kullanılabilecek olan enerjiyi üretmek ,organik atıklardan yeşil ve ekonomik değerler yaratmaktır.
Biyometanizasyon tesislerinde kabul edilecek atıkların türlerine göre ön işlem ve çürütme sistemleri değişiklik göstermektedir. Bu güne kadar kurulmuş ve sonra kurulacak olan tesislerin genel ekipmanları şu şekilde sıralanabilir;
- Atık kabul ve besleme sistemi,
- Parçalama sistemi ( Organik atıkların biyolojik olarak aktivitelerin yükselmesi için yüzey alanı yükselmesi amacı ile patrikül boyutlarının küçültülmesi ) ,
- Atık ısıtma ( biyolojik çürümenin hızlanması için bakterilerin çalışma sıcaklıklarının ayarlanması ) ,çürütücü sistem ( ıslak sistem organik atıkların sıvılaştırılması sonucu gerçekleşir, kuru sistem ise atıkların katı halde oksijensiz bir sistem içinde ısıtılarak çürümesini sağlamaktır.)
- Susuzlaştırma sistemi ( Organik atığın sistem sonu çıkışında ihtiyaç duyulan sıvı yada katı halde sistemden çıkmasını sağlayan sistemdir.).
- Gaz temizleme ve iyileştirme sistemi ( gazın yanma kapasitesinin arttırılması için içinde bulunan nemin alınması, gazın kirletici bileşenlerden temizlenmesi ) ,
- Üretilen gazın enerjiye çevrilmesi ( Gaz motorlarında yakarak elektrik ve ısıl enerji elde edimi, gaz sıvılaştırma ile sıvı yakıt üretimi (CNG))
Tesislerin dizaynında ana etkenler tesise beslenecek ürünün tipi, biyolojik ve fiziksel değerleridir. Bu değerler sonucu kullanılacak ekipmanlar ve çürütücü sistemi seçilebilir.
Organik İçerikli Katı Atıklardan (Yemek Atıkları, Sebze-Meyve Atıkları, Son Kullanma Tarihi Geçmiş Ambalajlı Gıda Atıkları Gibi) Oksijensiz (Anaerobik) Ortamda Fermantasyon Yöntemi İle Biyogaz elde edilerek Elektrik enerjisine dönüştürülmesi işlemi Biometanizasyon tesislerinde gerçekleşir.
Çöp Gazı Tesisleri
Çöp gazı, organik maddelerin kentsel katı atık ile ticari ve endüstriyel atıkların anaerobik bozuşması sırasında ortaya çıkar. Çöp sahası tasarımı ile yönetimine ve aynı zamanda atık bileşimi, sıkıştırma, nem ve birçok diğer faktöre bağlı olarak elektrik üretimi için bu değerli ve yenilenebilir enerji kaynağını toplamak ve kullanmak üzere dünya genelinde binlerce çöp sahası mevcuttur. Eğer çöp gazının atmosfere kaçmasına müsaade edilirse, içinde bulunan metan gazı güçlü bir sera gazı olup, karbon dioksit ile kıyaslandığında 21 misli daha zararlıdır. Bu nedenle atmosfere salınmasının önlenmesi ile yenilenebilir bir yakıt kaynağı olarak kullanılması bir kazan-kazan durumudur.
Çöp Gazının Toplanması:
Sera gazının atmosfere salınmasını önlerken arzu edilmeyen koku ve için için yanan(kızışan) ateşleri engelleyecek bir çöp sahası rehabilitasyonu için gazın kontrollü koşullar altında devamlı olarak çıkartılması lazımdır. Bunun için çöp sahasının çeşitli yerlerine perfore borular yerleştirilir. Ardından bir boru tesisatı sistemi ile birbirine bağlanır. Bir blower marifetiyle perfore borular içerisine toplanan çöp gazı katı atık depolama sahasından emilir. İyi tasarlanmış bir gaz toplama sistemi, istikrarlı gaz kalitesini sağlar. Bu gaz ile birlikte, bir miktar sızıntı suyu buharı ve atmosfer havası da bulunur.
Çöp Gazı Kompozisyonu
Katı atık depolama sahası kompozisyon ve üretim oranları, başlıca çöp sahasına boşaltılan atık boyutundan etkilenmektedir. 1 Ton çöp yaklaşık olarak 150-250 kg organik karbon içerir ve bundaki mikro organizmalar anaerobik işlem vasıtasıyla çöp gazına dönüştürür. Gazın oluşması, atık kompozisyonu, çöp sahası depolamasının yüksekliği ve yoğunluğu, hava sıcaklığı, atmosferik basınç ve yağış düzeyleri gibi birtakım faktörler tarafından etkilenmektedir. Gaz üretimi, atığın çöp sahasına konulmasından bir ila iki yıl sonra başlar ve 15-25 yıl boyunca devam eder. Sürekli olarak düşen gaz hacmi, bu süre içerisinde boşaltılan ilave atık tarafından telafi edilir.
3,5 ila 5,5 kWh Nm3(%35-55 metan) alt ısıl değere sahip çöp gazı, elektrik üretimi için etkin olarak kullanılabilecek gaz motorları için yüksek değerde yakıtı oluşturur.
Bileşen | Bileşim (hacimsel olarak) |
Metan (CH4) | %35-55 |
Karbon Dioksit (CO2) | %30-44 |
Nitrojen (N2) | %5-25 |
Oksijen (O2) | %0-6 |
Su buharı | Doymuş |
Bu nedenle 1 milyon ton çöpten, yılda 6,500 ila 10,000 MWh elektrik üretecek (850-1,250 kWe) kapasiteli bir gaz motoruna yeterli yakıt olan 1,7-2,5 milyon m3 toplanabilir metanı sağlayacaktır. Bu kabaca 1.500-2.200 konutun ortalama elektrik talebine tekabül eder.
Çöp gazı motorları, düşük alt ısıl değerli yakıt ile çalışabilme imkanı ve dalgalı gaz kalitesi ve basıncına rağmen özellikle tam yükte ve yüksek verim ile yüksek emre amadelikte çalışmak üzere tasarlanmaktadır. Yüksek kalitede ve özel olarak tasarlanmış bulunan motor aksamları, bu tür yakıtta çoğunlukla ortaya çıkan kirliliklere karşı dayanıklıdırlar. Çöp gazı gaz motorlarına verilmeden önce nemden arındırılmalı ve basınçlandırılmalıdır. Eğer çöp gazı içinde siloksan gibi agresif kirleticiler varsa mutlaka bertaraf edilmelidir. Bu önlemler sadece jeneratörün kullanılabilirliğini önemli ölçüde artırmakla kalmayacak, bunlar aynı zamanda işletme ile ilgili maliyetleri de azaltacaktır. Çöp sahaları genelde büyük kentlere yakın bulundukları için emisyon standartları birçok ülkede gittikçe daha çok katılaşmaktadır. Bu standartlara uyumu sağlamak üzere yakıt gazları durumlarından başlayarak egzoz gazının emisyondan arındırılmasına kadar ki tüm sistemin dikkatlice yönetilmesi gerekmektedir.
Piyasada en sık kullanılan gaz motorlarından biri;
Katı Biyoyakıtların Doğrudan Yakılması (Biyokütle Enerji Santralleri)
Biyokütlenin doğrudan yakılarak enerji üretilmesi, bilinen en eski yöntem olmasına rağmen, son yıllarda verimi yükseltmek için yeni yakma sistemleri geliştirilmektedir.
Yanma, biyokütle içindeki yanabilir maddelerin oksijenle hızlı kimyasal tepkimesi olarak tanımlanır. Bu ısı veren bir tepkimedir ve kimyasal tepkime sonucu ortaya çıkan atık maddeler karbondioksit, su buharı ve bazı metal oksitlerdir.
Bu tip santrallerde de kaynak olarak ‘’biyokütle’’ kullanılır. Biyokütle atıkları yakılır ve yüksek basınçlı buhar haline getirilir. Bu işlem de türbinin dönmesini sağlar.
Yakıt, kazana daha fazla taşınmak için bir bunkerde depolanır, depolanan su basınç altında yüksek sıcaklıkla ısıtılır, türbin dönerek enerji üretir ve şebekeye gönderir, türbinden geçen buhar, merkezi ısıtma şebekesinin boruları yardımıyla dağıtılan bölgesel ısıtma suyunu ısıtır.
Doğrudan yakma tesislerinde proses adımları ve gerekli makine teçhizatlar aşağıdaki gibi özetlenebilir;
- Atıkların toplanması için toplama sahası(genellikle Tarım ve ormancılık ürünü bitkisel atıklar, ürün işlemeden açığa çıkan bitkisel atıklar, mantar atığı, ahşap koruyucuları ve kaplamaları ile inşaat veya yıkım atıklarından kaynaklanan odunsu atıklar)
- Katı yakıtların parçalanması ve sisteme yüklenmesi için gerekli ekipmanlar,
- Biyoyakıtların yakılacağı kazanlar ve ateşleme sistemleri
- Buharlaştırılacak su için tedarik sistemleri, şartlandırma sistemleri veya ORC çevrim sistemleri
- Filtrasyon ve Sürekli Ölçüm Sistemleri
- Buhar Kazanları
- Türbin – Generatör Setler
- SCADA Sistemleri
- Enerji Nakil Sistemleri
-
Biyoenerji Santrallerinde Risk ve Hasar
Yenilenebilir enerji türlerine geçme çabaları ne olursa olsun, biyokütle enerji santralleri birçok nedenden dolayı sigorta şirketleri nezdinde kayıpları ile ün kazanmıştır. Özellikle atık endüstrisindeki yangın riski, sektörü sigorta şirketleri için daha az cazip hale getirmiştir. Ancak risk iyi yönetildiği sürece bu sorun aşılabilmektedir.
Biyoenerji santrallerinde üretim teknolojilerindeki farklılıklar, yakıt türlerindeki çeşitlilik, tesis yerleşimindeki farklılıklar risk çeşitliliğinin de artmasına neden olmaktadır. Bu çalışma kapsamında Biyoenerji Santrallerinde en sık karşılaşılan risk ve hasarlar ele alınmıştır. Akla ilk gelen risk unsurları şunlardır;
- Depolama Riskleri (Kızışma, Alevli Yangın)
- Toz Patlamaları
- İşletme Esnasında Meydana Gelen Alevli Yangınlar
- Türbin veya Gaz Motorlarında Makine Kırılması Hasarları
- Çevresel Riskler
- Tedarik Riskleri (Değişken hacim ve kompozisyon)
İnşaat dönemi risklerini de göz ardı etmemek gerekir. Gübreden enerji üretimi yapılacak olan bir tesiste digester çukurlarında sel hasarı özel bir inşaat riski olarak dikkate alınabilir. Diğer taraftan inşaat esnasında olası bir yer kayması sonucu havuzlar kapanabilir, CT tanklar yıkılabilir, mixer manhole hatları tamamen tahrip olabilir ve / veya zeminde bulunan tüm tesisat toprak altında kalarak kullanılamaz duruma gelebilir. Olası bir hadise sonrasında neredeyse inşaata yeniden başlanması gerekebilir. Bu nedenle özel arazi riskleri proje özelinde değerlendirilmelidir.
Örnek Bir Yerleşim Planı
Digester Çukurunda Su Baskını
Depolama Riskleri
Biyokütle yakıtı çok çeşitli ögelere sahiptir. Örneğin bir biyometanizasyon tesisinde çeşitli gübreler, kanalizasyon çamurları, evsel atıklar, odun talaşları vb. bulunurken, diğer bir doğrudan yakma tesisinde tarım ve ormancılık atıkları bulunabilmektedir.
Odun Atıkları
Bir biyokütle yakıtı, bir yığın halinde depolandığında, nakliye veya kullanım için beklendiğinde, oksidasyon yoluyla kendiliğinden ısınabilir, kızışabilir. Çoğu biyokütle malzemesinde, her ikisi de oksidasyon yoluyla kendiliğinden yanmaya neden olabilen hava ve / veya bakteriyel fermantasyon ile birleştirilmiş yüksek bir nem içeriği vardır.
Özellikte tarım ormancılık atıkları depolanan tesislerde kızışma riski oldukça yüksektir. Atık odun ve tarım ürünü istiflerinde kızışma ve yangın açısından önemli parametreler şu şekildedir;
- Nem
- Oksijen
- Tane Büyüklüğü
- İstif İçindeki Kâğıt, Yaprak, Kabuk vb. Maddelerin Yoğunluğu
- İstifin Sıkışıklığı
- İstifleme Süresi
- İstifin Büyüklüğü
Atık odun istifinde kontrol edilebilir değişkenler, etkileri ve bu değişkenlere ilişkin öneriler şu şekildedir;
I. Nem
Yüksek nem, istif içindeki sıcaklık artışına sebep olan mantar ve bakteri aktivitesini arttırır. Ön kurutma, standart istif döndürme, önce alınan istifin önce kullanılması vb. hazırlıkları yapılmalıdır. Kapalı muhafaza hava döngüsü için kullanılabilir.
II. Oksijen
Aerobik bakterilerin aktivite hızı artar. Oksijen, kendiliğinden yanmalar için kritik bileşendir. Isı sıcaklığı yanma seviyesine gelmeden önce düzenli olarak oksijen eklenebilir.
III. Tane Büyüklüğü
Küçük parçalar daha hızlı su emer ve daha yavaş kurur. Buna bağlı doymamış hava akımına sebep olur. Olabildiğince büyük parçaların istiflenmesi emtiayı havadan korur. İnce kısımların ayrılması riski düşürür.
IV. İstif İçindeki Kâğıt, Yaprak, Kabuk vb. Maddelerin Yoğunluğu
Kâğıt, yaprak, kabuk gibi malzemeler mantar ve bakteri oluşumu için yük seviyede besleyici öğeler bulundurur. Bu tarz maddelerin istiften ayrılması hacim küçültmesinden önce yapılabilir.
V. İstifin Sıkışıklığı
Parçalar arasındaki boşluk azaldıkça hava döngüsü azalır. Bu sebeple mantar ve bakteri oluşumu artar. İstif üzerinde ağırlık yapan araçlar istifleme süresince kullanılmamalıdır.
VI. İstifleme Süresi
İstifleme süresi arttıkça beklenen kuru malzeme kaybı ve yüksek ısınma değerinin düşmesi yanma riskini arttır. İstifleme süresinin mümkün olduğunca kısa tutulması önerilebilir. Kaldı ki üretim faaliyetleri esnasında sürekli sirkülasyon durumu istifleme süresinin optimum aralıkta gerçekleşmesini sağlayacaktır.
VII. İstifin Büyüklüğü
Yanma durumunda daha çok emtia kaybına sebep olur. İstiflemenin standart büyüklüklerde yapılması gerekmektedir. 8 metre istif yüksekliğinin geçilmemesi, zonlama yapılarak ayrık istif zonlarının oluşturulması önerilmektedir.
VIII. Organizasyonel Önlemler
İşletmelerin ISG departmanı yanmaya sebep olabilecek etkenler için korunma planı hazırlamalıdır (itfaiye ekiplerinin denetiminde). Diğer taraftan termal kamera denetimleri yapılmalıdır. Sık aralıklarla denetim yapılması riskin kontrol altında tutulması açısından önem arz etmektedir.
IX. Yangın Güvenlik Önlemleri:
Açık alanlara konuşlandırılacak hidrantlar istif sahasını çevrelemelidir. Alanda elektrik tesisatları minimum düzeyde olmalıdır. Elektrik tesisatları ve aydınlatmalar exproof özellikte seçilmelidir. Alanda çalışacak iş makinelerinin egzozlarında alev tutucular bulunmalıdır.
Çöp toplama sahalarında da durum çok farklı değildir. Çöplerin tutuşması birçok nedenle oldukça kolaydır. Buna örnek olarak çöplükte bulunan cam parçaların mercekleme etkileri verilebilir.
Çöp gazının oluşumu sürekli değildir ve şu hususlara bağlıdır:
• Çöpün cinsine
• Çöplüklerin örtüsüne
• Çöplüğün işletilme şekline. Gaz oluşumu çöplerin kapatılmasını izleyen 3 – 4 aylık aerobik reaksiyonların ardından başlayan anaerobik reaksiyonlarla başlar ve bir süre giderek çoğalır, ancak belirli bir sürecin ardından ise gaz oluşumu azalır ve kaybolur. Enerji üretimi için gerekli olan metan gazı, çöplerin sahaya getirilmesini takiben ancak 3 – 4 aylık bir süre sonunda elde edilebilmektedir. Depolanan çöplerin bir kısmının yanması durumunda metan gazı elde etme süresi yaklaşık 4 ay geciktiğinden enerji üretiminde belirgin kayıplar oluşabilmektedir.
Şu koşullar çöp biriktirme alanlarında dikkatle değerlendirilmelidir;
- Bölgenin yağış rejimi
- Ortalama Sıcaklıklar
- Atığın Düzensiz Dağılımı
- Atık Su Toplama Alanları
Yapılandırılmamış yakıt tipi nedeniyle, biyokütlelerin korunması karmaşık olabilir. Biyokütle Enerji Santralleri konusunda deneyimli kalifiye yükleniciler / personeller ile çalışmak tesis personelini, mülkünü ve üretimini güvende tutacaktır. Monitöring uygulamalar da aynı şekilde hayati önem arz etmektedir.
İşletme Riskleri
Biyokütle Enerji Santrallerinde mekanik olarak doğabilecek birçok sorun vardır. Kazanlar, türbin-jeneratörler, boru ve pompa sistemleri, santral ve idari binalar, artırma tesisleri, blowerlar, pompalar, soğutma kuleleri, trafolar ve elektronik cihazlar vb. olmak üzere biyokütle santralleri birçok cihaz, makine ve teçhizat barındırmaktadır. Farklı prosesler esnasında çeşitli risk ve hasarlar ile karşılaşılmaktadır.
Üretim teknolojisine göre hatlar veya tanklar içerisinde bulunan yanıcı gazlar(metan) veya basınçlı tanklar içerisinde bulunan buhar akla infiak ve yangın hadiselerini getirmektedir. Bu nedenle biyoenerji santrallerinde sürekli bakım – onarım – monitoring koşullarının sağlanması önemlidir.
Özellikle alev almaya ve patlamaya meyilli gazların bulunduğu sistemlerde mekanik sürtünmeler, statik elektrik vb. ciddi infilak hadiselerine neden olabilir.
Bilgi: Booster Ünitesi sahadan borularla toplanan biyogazın çekilmesini ve gaz motoruna veya meşaleye iletilmesini sağlar. Biyogaz, Booster Ünitesinde yer alan blower (vakumlu kompresör) ile çekilir. Booster ünitesinde bulunan analizör, debimetre, sıcaklık ve basınç ölçer cihazlardan alınan veriler ile, PLC kontrollü otomasyon sistemi biyogazın istenen nitelikte ve debide motora ve/veya meşaleye gönderilmesini sağlar. Bu suretle, booster ünitesi gaz motorunu sürekli olarak istenen basınç ve maksimum debi ile besler ve verimli bir elektrik üretimi sağlanır. Blower (vakumlu kompresör) ile çekilen çöp gazı içeriğinde kolaylıkla alev alan metan gazı bulunmaktadır.
Doğrudan biyokütle yakarak enerji üreten tesislerde ise farklı özel riskler ortaya çıkmaktadır;
Biyokütle tesisleri, uygun koşullar altında kömür yakıtlı bir elektrik santrali kadar patlamaya eğilimlidir. Bir kömür santralini rahatsız eden toz aynı zamanda bir biyokütle tesisine de girer, ancak ek bir sorun vardır. Bilinmeyen bir yakıt kaynağı sebebiyle oluşan toz, en iyi yangın söndürücü belirlemeyi zorlaştırarak deneyimli bir yangın koruma yüklenicisine ihtiyaç gerektirmektedir. Taşıma ve depolama sırasında, çeşitli yakıt kaynakları – odun peletleri, talaşlar veya diğer çöpler – parçalanabilir ve ince, yanıcı toz üretebilir.
Toz bulutları, kova asansörleri, çekme zinciri konveyörleri, kurutma ve toz emme sistemleri, değirmenler ve depolama silolarında sınırlandırılabilir. Bitkiyi sadece güçlü yangın koruma sistemleri ile korumakla kalmayıp, aynı zamanda patlama olasılığını azaltmak için tozu en aza indirmek gerekir.
Silo veya bunkerden tüm tozlar temizlenemiyorsa, oksijeni çıkarmak için kapalı alanın içine Karbondioksit inert edilmelidir.
Silolar ve bunkerler, yanıcı maddelerin toplanması nedeniyle yangınların başlama eğilimi yüksek ortak alanlardır. Söndürmeyi olabildiğince kolaylaştırmak için, silo ve bunkerlerde, söndürme araçlarının girişine izin vermek için çeşitli seviyelerde erişim noktaları bulunmalıdır. Kendiliğinden yanma olasılığını azaltabilecek bir başka tasarım seçeneği, koni şeklinde veya serbest akışlı bir alt koni zemininin monte edilmesidir. Birçok silo ve sığınakta yakıt kaynağının merkezden aşağı akmasını sağlayan bir huni akış tabanı vardır; ancak yanlarda durgun yakıt birikebilir. Yakıt birikmesi meydana geldiğinde sürtünmeye neden olarak ısı kaynağına neden olabilir. Silo veya bunkeri serbest akışı teşvik edecek şekilde tasarlamak yangın ı olasılığını azaltacaktır.
Biyokütle enerji tesislerinde diğer bir risk unsuru ise kontrolden çıkan baca gazı yüksek sıcaklığı nedeniyle filtrelerin alev almasıdır.
Tüm biyokütle tesisini korumak için, tesis genelinde birkaç farklı dedektöre ihtiyaç vardır. Karbon monitörler, kızılötesi tarama, sıcaklık tarama veya doğrusal ısı dedektörleri tesis genelinde kullanılabilecek seçeneklerdir.
Yağmurlama sistemleri mümkün ise biyokütle tesisi boyunca kurulmalıdır. Silolar, bunkerler, konveyör bantlar, kırıcı binalar, toz toplayıcılar, tozlaştırıcılar, türbinler, jeneratörler ve transformatörler yangına duyarlı alanlardır. Tehlike yeri, en iyi yangın söndürme seçeneğini belirleyecektir. Sıcaklık kontrollü alanlar bir ıslak boru sistemi ile yeterince korunur. Sıcaklık kontrollü olmayan alanlar, potansiyel donmayı önlemek için kuru borulu sprinkler sistemlerine ihtiyaç duyulur. Biyokütle uygulamalarında genellikle üç ana baskılayıcı kullanılır: su, CO2, köpük ve / veya gaz çözeltileridir.
Mekanik Risk ve Hasarlar
Çöp gazı tesislerinde gaz motoru – alternatör çiftleri, katı yakıtlı biyoenerji üretim tesislerinde ise Türbin Generatör setler en pahalı ekipmanlardır. Bu ekipmanlarda meydana gelecek hasarlar hem ciddi bir onarım maliyetine hem de uzun süresi enerji üretim kayıplarına neden olmaktadır.
Gaz Motorları:
Motorlar dalgalı gaz kalitesi ve basıncına rağmen özellikle tam yükte ve yüksek verim ile çalışmak üzere tasarlanmaktadır. Özel olarak tasarlanmış bulunan motor aksamları, bu tür yakıtta çoğunlukla ortaya çıkan kirliliklere karşı dayanıklı olarak imal edilmektedir. Ancak çöp gazı gaz motorlarına verilmeden önce nemden arındırılmalı ve basınçlandırılmalıdır. Eğer çöp gazı içinde siloksan gibi agresif kirleticiler varsa mutlaka bertaraf edilmelidir. Bu önlemler sadece jeneratörün kullanılabilirliğini önemli ölçüde artırmakla kalmayacak, bunlar aynı zamanda işletme ile ilgili maliyetleri de azaltacaktır. Her ne kadar bu koşullarda tasarlanmış olsalar da değişken parametreler nedeniyle turbo ve krank-blok hasarları ile sıklıkla karşılaşılabilmektedir.
Olası hasarların önlenebilmesi için bu tesislerde bakım periyotlarının belirlenmesi ve bu periyotlara uyulması önemlidir. Belirli aralıklarda yapılacak yağ analizleri, zamanında müdahale imkanı tanımaktadır. Bu nedenle yağ analizlerinin de sık aralıklarla yapılması ve özenle değerlendirilmesi önerilmektedir.
Bazı sistemlerde manuel verilen operatör onaylarına istinaden motorlar tekrar çalıştırılabilmektedir. Bu durum da gerçekleşen bir hasarın miktarını arttırmaktadır. Bu konuda personele gerekli öneriler yapılmalı, inisiyatif alınması engellenmelidir.
Sıklıkla karşılaşılan diğer bir durum ise; krank milinde bir hasar oluştuğunda krank milinin ayrı temini olmadığından dolayı short motor şeklinde ( blokla beraber ) hasarların giderilmesidir. Eğer krank milinde hasar oluşup motor bloğunda oluşmazsa, hasarsız motor bloğu sigortacılar tarafından değerlendirmeye alınamamaktadır. Bu durumun yaşanmaması için poliçelerde özel not derç edilmelidir.
Bazı gensetler çok uzun süre çalışırken bazı gensetler ise daha kısa süre çalışmaktadır. 50.000 saat belirleyici bir unsur değildir. Son ağır revizyondan sonra çalışma saatine göre risk unsurları değişiklik göstermektedir. Bu nedenle sigortacılar için motorun çalışma saatine göre yapılan muafiyet uygulaması en iyi seçenek olacaktır.
Muhtelif generatör sargı yanması, trafo yangın hasarları da biyogaz enerji santrallerinde karşılaşılan hasar türleri arasında yer almaktadır.
Bir çöp gazı işletmesinde yapılacak risk değerlendirmeleri için mutlak suretle temin edilip incelenmesi gereken dokümanlar şu şekildedir;
- Üretici bakım periyotlarının belirtildiği tablo
- Tüm setlerin çalışma saati ve son revizyon saatleri ( imal yılı )
- Tüm markalar için üretici tarafından açıklanan ve mutlaka parça değişimi gerektiren kestirimci vya ağır bakım saatleri
- Tüm generatörlerin çalışma saati ve son revizyon saatlari
- Tüm setlerin son yağ analiz sonuçları ve olması gereken referans değerleri
- Tüm Turboların bakım periyotları ve son revizyon saatleri
Hasar frekansına göre yedek parça stokları önem arz etmektedir. Özellikle dolaylı kayıplar için belirleyici olan yedek parçalar arasında genellikle turbo üniteleri ve alternatörler bulunmaktadır. Bu kıymetlerin de sigorta poliçelerine konu edilmeleri gerekmektedir.
Doğrudan Katı Biyoyakıt Yakılan Tesislerde Türbin – Generatör Selter:
Buhar Kalitesinin Kötü Olması Sebebiyle Makine Elemanlarında Depozit Oluşumu ve Korozyon:
Buhar kazan sistemleri endüstride suyun yoğun olarak kullanıldığı alanlardan biridir. Bu sistemlerde suyun depozit oluşturucu yapısı (Tanım: Makine elemanları üzerinde partikül birikmesi durumuna depozit oluşumu denir) ve korozif olması istenmeyen durumlardır. Bu durumların ortadan kaldırılması için kuyulardan çekilen su doğrudan sisteme gönderilmez, bir takım filtrasyon işlemleri uygulanır. Mekanik filtrasyon işlemlerinin yanı sıra kazan besi suyunda şartlandırma kimyasalları kullanılmaktadır. Suyun yapısında ihtiva ettiği kalsiyum, magnezyum, silis ve sülfat gibi bileşikler suda bulunan karbonat ve bikarbonatlar molekülleri ile bağ oluşturarak depozit oluşturmaktadır. Bu oluşum sistemde ısı transferini engellemenin yanında depozit altı korozyon oluşumu da yapmaktadır.
Depozit oluşumu makine elemanları arasında partikül birikmesine ve kırılmalara yol açmaktadır. Ancak bunu engellemek için kimyasal katkıları geliştirilmiştir ve söz konusu işletmeler için işletme ömrü boyunca sürekli olarak kullanılmaktadır.
Bu nedenle anlaşmalı firmalar tarafından sistemde sürekli olarak su değeri ölçümleri yapılmakta ve kimyasal katkı miktarı belirlenerek sisteme katılmaktadır. Bu sayede suyun istenilen kimyasal özelliklere sahip olması ve sisteme zarar vermemesi sağlanmaktadır. Her ne kadar kimyasal katkılar ile suyun saflığı artırılsa da hiçbir zaman tam anlamıyla temiz bir su elde edilemez. Su içinde kalan partiküller herhangi bir yüzeyde mikron mertebesinde tutunduğunda mutlaka birikme yapar(Özellikle Silis Seviyesi bu kapsamda önem arz eder). Yapılan ölçümler ile su içerisindeki partikül (silis) miktarı artmış ise blöf adı verilen, kullanılan suyun tahliyesi ve yeni su ilavesi işlemi ihtiyaca göre düzenli olarak yapılarak denge sağlanır. Daha teknik bir açıklama yapmak gerekirse; Blöf, kazan suyu içinde buharlaşma sonucu konsantrasyonu artan çözünmüş ya da askıda kalmış katı madde miktarını, kazan için belirlenen limitlere çekebilmek amacıyla kazan suyunun bir kısmının sistemden atılması işlemidir. Bu işlemler(ölçüm, kimyasal katkı ve blöfleme) doğru yapılamaz ise enerji üretim verimliliği azalacağı gibi makine elemanları üzerinde hızlı korozyon ve depozit oluşumu gözlemlenir. Açıklanan hususlar işletme sürekliliği açısından en önemli sorunlar arasında yer almaktadır. (https://www.derenkimya.com/tr/sorular )
Normal şartlar altında kuyudan çekilen suyun içerisinde 20-30 ppm(milyonda 20-30) seviyelerinde silis bulunabildiği, ancak konu işletmede kurulu olan arıtma sistemleri(reosmoz ve EDİ, elektrodehizyon, işlemleriyle) ile >50 ppb(milyarda 50) seviyelerine indirildiği belirtilmiştir
Konu sistemler için beklenen parçacık taşınım yüzdesinin basınçla değişimini gösteren grafik aşağıdaki gibidir;
Önde gelen türbin üreticilerinden birinin su içerisindeki partiküller için belirlediği sınır değerler tablosu ile örnek bir depozit numune ölçüm sonucu aşağıdaki tablolar ile verilmektedir.
Bu tip sistemlerde uzman firmalarca tutulacak su şartlandırma takip formları ve bu verilere göre kimyasal dozajlama ve blöfleme operasyonları hayati derecede önem arz etmektedir. Aksi durumda yüksek maliyetli hasarlar ile karşılaşılması kaçınılmazdır.
-
Sonuç ve Değerlendirme
Biyoenerji santralleri ile ilgili elde edilen bilgiler ve bulgular, araştırmalar ve hasar tecrübelerimiz sonucunda toplanan istatistiklerden derlenmiştir.
Gelişmiş ülkelerde, AB ülkelerinde ve Türkiye’ de biyokütle enerjisine olan yatırımlar hızla artmaktadır. Ancak yenilenebilir enerji türlerine geçme çabaları ne olursa olsun, biyokütle enerji santralleri birçok nedenden dolayı sigorta şirketleri nezdinde kayıpları ile ün kazanmıştır. Özellikle atık endüstrisindeki yangın riski, sektörü sigorta şirketleri için daha az cazip hale getirmiştir. Ancak risk iyi yönetildiği sürece bu sorun aşılabilmektedir.
Biyoenerji santrallerinde üretim teknolojilerindeki farklılıklar, yakıt türlerindeki çeşitlilik, tesis yerleşimindeki farklılıklar risk çeşitliliğinin de artmasına neden olmaktadır. Bu çalışma kapsamında Biyoenerji Santrallerinde en sık karşılaşılan risk ve hasarlar ele alınmıştır. Akla ilk gelen risk unsurları şunlardır;
- Depolama Riskleri (Kızışma, Alevli Yangın)
- İşletme Esnasında Meydana Gelen Alevli Yangınlar
- Toz Patlamaları
- Türbin veya Gaz Motorlarında Makine Kırılması Hasarları
- Çevresel Riskler
- Tedarik Riskleri (Değişken hacim ve kompozisyon)
- Finansal Kayıplar (Kar Kaybı ve İş Durması) olarak tespit edilmiştir.
Poliçe tasarımında bu hususlar dikkate alınmalı, depolama koşulları, bakım – onarım koşulları, yangın güvenlik önlemlerinin kurulu olması, sorumluluk riskine karşı acil müdahale planlarının bulunması için özel şartlar geliştirilmeli, poliçelere derç edilmelidir. Mühendislik teminatları ile ilgili özel riskler göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin; doğrudan katı biyoyakıt yakılan tesislerde, su şartlandırma raporlarının tutulması, sürekli denetim ve müdahale(kimyasal dozajlama, blöf işlemine karar verilmesi ve yağ analizlerinin değerlendirilmesi) yapan 3. Şahıs firmalar ile anlaşmalar incelenmelidir.
Diğer enerji santrallerinde olduğu gibi garanti koşullarının değerlendirilmesi üzere sigortalıların ürün temin ettiği firmalar ile arasındaki sözleşmeler mutlaka incelenmeli, sınırlayan koşullar dikkate alınarak poliçe mimarisi oluşturulmalı, tüm sistemlerde SCADA olarak anılan elektronik veri geçmişi hem poliçeleşme hem hasar aşamasında incelenmelidir.
Bir başka önemli husus ; yukarıda verilen bilgiler esas alınarak mevcut sigortacılık koşulları ile bu ve benzer yapıların teminat altına alınması olanaklı değil. Endüstri 4.0 ve mekatronik kavramları sigorta sektörünü derinden etkilerken gelişen küresel sigorta pazarlarını takip etmemiz gerek. CMI tabanlı poliçelerin uygulanabilirliği için bir dizi düzenleme daha gerekiyor. Poliçe mimarisi yapılır iken Türk Ticaret Kanunu esas alınarak genel şart ve özel şart tanımlamalarını da gözden geçirmek gerek. Günümüz sektör koşulları berrak ve açık bir biçimde poliçe oluşturmaya engel. Özellikle enerji sektörü bu konuda yeni bir yapılanmaya muhtaç. Risk analizi ve teminat sağalama aşamasında standart veriler ile ilerlemek tüm taraflara zarar vermenin en kolay yoludur. Değişimi görmezden gelemeyiz. Neyi ne şekilde sigorta teminatı ile güvenceye alacağız buna değişen şeyler karar veriyor. Bizler değil. Sadece saha deneyimlerimiz gösteriyor ki bilim ve teknoloji sigortacılığın önünde giderken sigorta sektörü olarak tüm tarafları memnun eden bir anlayış ile süreci yönetemeyiz. Tüm deneyimleri birleştirerek optimizasyon gerek. Bunu sağlamak için devrim niteliğinde olmasa da basit, az metinli, anlaşılabilir, öz ve iyi bir amaca yönelmiş poliçe tasarımı yaratmak mutlak gerekli. Alışmak ve kanıksamak dışında bir engel yok.
Kaynaklar;
Biyokütle Yakıtlı Elektrik Enerjisi Tesisi Üretim İş Akım Şeması.Tesisat, 23 July 2018, https://www.tesisat.org/biyokutle-yakitli-elektrik-enerjisi-tesisi-uretim-is-akim-semasi.html.
Çağal, Fahriye Enda. “Biyokütle Enerjisi Potansiyelinin Türkiye Açısından Değerlendirilmesi.” İstanbul Teknik Üniversitesi- Enerji Enstitüsü, June 2009.
Elektrikinfo. “Biyokütle Enerjisi Nedir? Biyokütle Enerji Santrali Nasıl Çalışır?” Elektrikinfo, 7 Nov. 2019, https://elektrikinfo.com/biyokutle-enerjisi-nedir/.
Kapluhan, Erol. (2014). Enerji Coğrafyası Açısından Bir İnceleme: Biyokütle Enerjisinin Dünyadaki ve Türkiye’deki Kullanım Durumu. Marmara Coğrafya Dergisi. 10.14781/mcd.98631.
Karagöl, Erdal Tanas, and İsmal Kavaz. “DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE YENİLENEBİLİR ENERJİ.” SETA, Apr. 2017, https://www.setav.org/.
Karayılmazlar, Selman, et al. Biyokütlenin Türkiye’de Enerji Üretiminde Değerlendirilmesi. Bartın Orman Fakültesi Dergisi, 2011.
Koç, Ali, et al. “Dünyada Ve Türkiye’de Enerji Görünümünün Genel Değerlendirilmesi.” Mühendis Ve Makina, 2018.
KUMBUR, Halil, et al. Türkiye’De Geleneksel Ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Potansiyeli Ve Çevresel Etkilerinin Karşılaştırılması. Mersin Üniversitesi , http://www.mersin.edu.tr/.
KUMBUR, Halil, et al. Türkiye’De Geleneksel Ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Potansiyeli Ve Çevresel Etkilerinin Karşılaştırılması. Mersin Üniversitesi , http://www.mersin.edu.tr/.
Özdalgıç, Aytaç.“Biyokütle Enerji Santrali.”Oltan & Köleoğlu Enerji,https://www.oltankoleogluenerji.com/tr/hizmetler/biyokutle-enerji-santrali/.
TÜRE, S. “Biyokütle Enerjisi.” TEMEV, 1999, https://www.temev.org.tr/.
“Biyokütleden Enerji Elde Etmenin Yöntemleri.” Limitsiz Enerji, www.limitsizenerji.com/biyokuetleden-enerji-elde-etmenin-yoentemleri/.
Biyokütle Enerjisi Ve Biyoyakıt Kullanımı. 11 Apr. 2018, https://www.tesisat.org/biyokutle-enerjisi-biyoyakit-ullanimi.html.
“Biyokütle Sektör Raporu.” Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı, Sept. 2012, https://www.baka.gov.tr/.