Deprem Riskinin İncelenmesi, Sigorta Sektörü Açısından Değerlendirilmesi, Marmara Modellemesi ve Öneriler
Dünyanın oluşumundan beri, sismik yönden aktif bulunan bölgelerde depremlerin ardışıklı olarak oluştuğu ve sonucundan da milyonlarca insanın ve barınakların yok olduğu bilinmektedir.
Bilindiği gibi yurdumuz dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Geçmişte yurdumuzda birçok yıkıcı depremler olduğu gibi, gelecekte de sık sık oluşacak depremlerle büyük can ve mal kaybına uğrayacağımız bir gerçektir.
Deprem Bölgeleri Haritası’na göre, yurdumuzun %92’sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun %95’inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98’i ve barajlarımızın %93’ünün deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir.
Son 58 yıl içerisinde depremlerden, 58.202 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 122.096 kişi yaralanmış ve yaklaşık olarak 411.465 bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Sonuç olarak denilebilir ki, depremlerden her yıl ortalama 1.003 vatandaşımız ölmekte ve 7.094 bina yıkılmaktadır.
DEPREM NEDİR?
Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsma olayına “DEPREM” denir.
Fayların oluşmasında yer kabuğundaki sıkışma ve genişleme kuvvetleri en önemli rolü oynamaktadır. Bu tür kuvvetler kırıklar boyunca kaya kütlelerini hareket ettirmektedir. Ancak kırıklar boyunca kaya kütleleri hareket ettirilemediği bazı bölümlerde ise yoğun bir enerji birikmesine neden olmaktadır. Yerin derinliklerinde biriken enerjinin, sonuçta bir şekilde boşalması gerekmekte olup, bu enerjinin boşalması sırasında da yer sarsıntıları (depremler) olmaktadır. Kısaca deprem yer içerisinde fay düzlemi olarak tanımlanan kırıklar üzerinde biriken enerjinin aniden boşalması sonucunda gelişen bir olgudur.
Depremler oluş nedenlerine göre degişik türlerde olabilir. Levhaların hareketi sonucu olan depremler genellikle tektonik depremler olarak nitelenir ve bu depremler çoğunlukla levhalar sınırlarında oluşurlar. Yeryüzünde olan depremlerin %90’ı bu gruba girer. Türkiye’de olan depremler de büyük çoğunlukla tektonik depremlerdir. İkinci tip depremler volkanik depremlerdir. Bunlar volkanların püskürmesi sonucu oluşurlar. Yerin derinliklerinde ergimiş maddenin yeryüzüne çıkışı sırasındaki fiziksel ve kimyasal olaylar sonucunda oluşan gazların yapmış oldukları patlamalarla bu tür depremlerin meydana geldiği bilinmektedir. Bunlar da yanardağlarla ilgili olduklarından yereldirler ve önemli zarara neden olmazlar. Türkiye’de aktif yanardağ olmadığı için bu tip depremler olmamaktadır. Bir başka tip depremler de çöküntü depremlerdir. Bunlar yer altındaki boşlukların (mağara), kömür ocaklarında galerilerin, tuz ve jipsli arazilerde erime sonucu oluşan boşlukları tavan bloğunun çökmesi ile oluşurlar. Büyük heyelanlar ve gökten düşen meteorların da küçük sarsıntılara neden olduğu bilinmektedir. Odağı deniz dibinde olan Derin Deniz Depremlerinden sonra, denizlerde kıyılara kadar oluşan ve bazen kıyılarda büyük hasarlara neden olan dalgalar oluşur ki bunlara (Tsunami) denir.
DEPREM PARAMETRELERİ
Herhangi bir deprem oluştuğunda, bu depremim tariflenmesi ve anlaşılabilmesi için deprem parametreleri olarak tanımlanan bazı kavramlardan söz edilmektedir.
Odak Noktası (Hiposantr)
Odak noktası yerin içinde depremin enerjisinin ortaya çıktığı noktadır. Bu noktaya odak noktası veya iç merkez de denir. Gerçekte, enerjinin ortaya çıktığı bir nokta olmayıp bir alan şeklinde tanımlanabilir. Fakat pratik uygulamalarda nokta olarak kabul edilmektedir.
Dış Merkez (Episantr)
Odak noktasına en yakın olan yer üzerindeki noktadır. Burası aynı zamanda depremin en çok hasar yaptığı veya en kuvvetli olarak hissedildiği noktadır. Aslında bu, bir noktadan çok bir alandır.
Odak Derinliği
Depremde enerjinin açığa çıktığı noktanın yeryüzünden en kısa uzaklığı, depremin odak derinliği olarak adlandırılır. Depremler odak derinliklerine göre sınıflandırılabilir. Bu sınıflandırma tektonik depremler için geçerlidir. Yerin 0-60 km derinliğinde olan depremler sığ deprem olarak nitelenir. Yerin 70-300 km derinliklerinde olan depremler orta derinlikte olan depremlerdir. Derin depremler ise yerin 300 km.den fazla derinliğinde olan depremlerdir.
Türkiye’de olan depremler genellikle sığ depremlerdir ve derinlikleri 0-60 km arasındadır. Sığ depremler daha büyük hasarlar yaratabilirler.
Öncü Deprem
Daha büyük bir depremden ya da ana şoktan birkaç saniye ya da birkaç hafta önce gelen ve büyük depremin kırılma alanının içinde ya da yakınında ortaya çıkan küçük titremelerdir.
Tsunami (Deniz Dalgaları)
Okyanus tabanında meydana gelen büyük çaplı hareketlenme sonucu ortaya çıkan dev deniz dalgaları tsunami olarak tanımlanmaktadır.
DALGA TÜRLERİ
P Dalgası:
Kayıtçılara ilk ulaşan deprem dalgasıdır. Hızı, kabuğun yapısına göre 1,5 ile 8 km/sn arasında değişir. Tanecik hareketleri yayılma doğrultusundadır. Yıkım etkisi düşüktür.
S Dalgası:
Kayıtçılara ikincil olarak ulaşan deprem dalgasıdır. Hızı ‘P’ dalgasının hızının yüzde 60’ı ile yüzde 70’i arasında değişir. Tanecik hareketleri yayılma doğrultusuna dik ya da çaprazdır. Yıkım etkisi yüksektir.
MAGNİTÜD
Deprem sırasında açığa çıkan enerjinin bir ölçüsü olarak tanımlanmaktadır. Enerjinin doğrudan doğruya ölçülmesi olanağı olmadığından, Amerika Birleşik Devletleri’nden Prof.C.Richter tarafından 1930 yıllarında bulunan bir yöntemle depremlerin aletsel bir ölçüsü olan “Magnitüd” tanımlanmıştır.
Depremlerin şiddet ve magnitüdleri arasında birtakım ampirik bağıntılar çıkarılmıştır. Bu bağıntılardan şiddet ve magnitüd değerleri arasındaki dönüşümleri aşağıdaki gibi verilebilir.
DEPREM ŞİDDET CETVELİ
Şiddet cetvellerinin açıklamasına geçmeden önce, burada kullanılacak terimlerin belirtilmesine çalışılacaktır. Özel bir şekilde depreme dayanıklı olarak projelendirilmemiş yapılar üç tipe ayrılmaktadır:
A Tipi: Kırsal konutlar, kerpiç yapılar, kireç ya da çamur harçlı moloz taş yapılar.
B Tipi: Tuğla yapılar, yarım kagir yapılar, kesme taş yapılar, beton briket ve hafif prefabrike yapılar.
C Tipi: Betonarme yapılar, iyi yapılmış ahşap yapılar.
Şiddet derecelerinin açıklanmasında kullanılan az, çok ve pek çok deyimleri ortalama bir değer olarak sırasıyla, %5, %50 ve %75 oranlarını belirlemektedir.
Yapılardaki hasar ise beş gruba ayrılmıştır:
Hafif Hasar: İnce sıva çatlaklarının meydana gelmesi ve küçük sıva parçalarının dökülmesiyle tanımlanır.
Orta Hasar: Duvarlarda küçük çatlakların meydana gelmesi, oldukça büyük sıva parçalarının dökülmesi, kiremitlerin kayması, bacalarda çatlakların oluşması ve bazı baca parçalarının aşağıya düşmesiyle tanımlanır.
Ağır Hasar: Duvarlarda büyük çatlakların meydana gelmesi ve bacaların yıkılmasıyla tanımlanır.
Yıkıntı: Duvarların yarılması, binaların bazı kısımlarının yıkılması ve derzlerle ayrılmış kısımlarının bağlantısını kaybetmesiyle tanımlanır.
Fazla Yıkıntı: Yapıların tüm olarak yıkılmasıyla tanımlanır.
TÜRKİYE’DE DEPREM YÖNETMELİKLERİ
Ülkemizde, bugüne kadar 1947, 1953, 1961, 1968, 1975, 1998, 2007 ve 2018 olmak üzere, deprem yönetmelikleri toplam 8 kez revize edilmiştir.
Hazırlanan bu yönetmeliklerde, yapının bulunduğu deprem bölgesi ve zemin özellikleri dikkate alınarak yapıların, depreme dayanıklı tasarımı ve yapımı için gerekli olan minimum koşullar verilmektedir. Yönetmelik Hazırlama Komisyonu ve 110 kişilik alt çalışma grubu üyeleriyle birlikte 8 Çalıştay sonucunda Deprem Yönetmeliği güncellenmiş olup 18 Mart 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmış, 1 Ocak 2019 tarihinde de yürürlüğe girmiştir.
TÜRKİYE’DE DEPREM YÖNETMELİKLERİ TARİHÇESİ
Türkiye’de ilk deprem yönetmeliği 1939 Erzincan depreminin ardından 1940 yılında yürürlüğe girmiştir. Dönemin İtalyan deprem yönetmeliğine benzer olarak hazırlanan ilk deprem yönetmeliğinde deprem hesabı yapının bulunduğu yerden bağımsız olarak tüm bölgeler için benzer şekilde yapılmaktaydı. 1942 yılında Türkiye için deprem bölgeleri haritasının hazırlanmasıyla 1947 yılından itibaren yayınlanan deprem yönetmeliklerinde deprem hesapları yapının bulunduğu bölgenin depremselliğine bağlı hale gelmiştir.
1968 yılında yayınlanan deprem yönetmeliğinde günümüzde kullanılmakta olan modern hesap yöntemlerine yer verilmiştir. İlk kez bu yönetmelikte betonarme yapı elemanlarının minimum boyutlarına ilişkin sınırlar getirilmiştir. Sünek yapı tasarımına ilişkin detaylara ise 1975 yılında yayınlanan deprem yönetmeliğinde yer verilmiştir. Bu yönetmelikte betonarme elemanların birleşim ve sarılma bölgeleri, sünek davranışa yönelik donatı detayları ve eleman boyutlarına ilişkin tavsiyeler sunulmuştur. 1997 yılında yürürlüğe giren deprem yönetmeliğinde sünek tasarıma ilişkin detayların uygulanması binalar için artık zorunlu hale getirilmiştir.
2007 deprem yönetmeliğinde bulunan hesap ve tasarım kurallarının birçoğu 1997 deprem yönetmeliği ile birlikte kullanılmaya başlanmıştır. İki yönetmelik arasında bazı farklılıklar yer alsa da 2007 deprem yönetmeliği aslında 1997 yılındaki yönetmelik esas alınarak oluşturulmuştur. Örneğin, 1997 yönetmeliğinde yer alan çelik binalar için depreme dayanıklı yapı tasarımı 2007 yönetmeliğinde detaylandırılmış, 2007 yılındaki yönetmeliğe mevcut binaların değerlendirilmesi ve güçlendirilmesine yönelik bölüm eklenmiş buna mukabil 1997 yönetmeliğinde yer alan ahşap ve kerpiç binaların depreme dayanıklı tasarımına ait bölümler ise 2007 yılındaki yönetmelikten tamamen kaldırılmıştır.
DBYBHY 2007 ve TBDY 2018 Arasındaki Temel Farklar / Değişiklikler
2007 yılı yönetmeliği, kendinden bir önceki 6 yönetmeliğin en iyi hali olduğundan son TBDY olan 2018’ in DBYBHY 2007 ile kıyaslanması daha doğru olacaktır. Başlıca değişiklik ve farklılıklar, aşağıdaki tabloda dünyada kabul gören en önemli inşaat güvenli kod yönetmeliği olan IBC (International Building Code) 2018 ile birlikte incelenmektedir.
TÜRKİYE DEPREM HARİTASI
En son 1996 yılında yürürlüğe giren Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası, AFAD Deprem Dairesi Başkanlığı tarafından yenilenmiş, 18 Mart 2018 tarih ve 30364 sayılı (mükerrer) Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır. Yeni harita 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Yeni harita en güncel deprem kaynak parametreleri, deprem katalogları ve yeni nesil matematiksel modeller dikkate alınarak çok daha fazla ve ayrıntılı veriyle hazırlanmıştır. Yeni haritada, bir önceki haritadan farklı olarak deprem bölgeleri yerine en büyük yer ivmesi değerleri gösterilmiş ve “deprem bölgesi” kavramı ortadan kaldırılmıştır.
Deprem tehlike haritası RİSK haritası değildir. RİSK haritası olması için bu tehlike haritası üzerinde yapıların, nüfusun deprem anında etkilenme durumunu bilmek, ekonomik kayıpları saptamak ve depremin çevreye vereceği zararları hesaplayıp bu zarar ve kayıp sonuçlarını gösteren harita oluşturmak gerekir.
Yeni harita, AFAD Ulusal Deprem Araştırma Programı (UDAP) tarafından desteklenen “Türkiye Sismik Tehlike Haritasının Güncellenmesi” başlıklı proje ile kamu ve üniversite işbirliği kapsamında hazırlanmıştır.
Türkiye’deki Depremlerin İzlenmesi
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE) tarafından sürekli güncel tutulan, anlık ve geçmiş tarihteki depremler için veri temini yapılması imkânı sunan web sitesi ara yüzünde harita üzerinden depremleri takibi yapılabilmektedir. Koordinat ve tarih verileri ara yüze eklendiği takdirde 6 aylık periyottaki depremler harita üzerinden gözlenebilmektedir. [http://www.koeri.boun.edu.tr/sismo/2/son-depremler/harita-uzerinde/]
TÜRKİYE’ DE MEVCUT YAPI STOKU
Yapı stoku (building stock); AFAT Afet Terimleri Sözlüğü’nde “Hali hazırda içinde oturulan, yaşanılan evler, iş yerleri ve onların müştemilatı ile bunlarında adedi.” Şeklinde tanımlanmaktadır. Ülkemizde 24 Ocak 2020 Elazığ depremi sonrası sıkça duyulan bu terimin aslında oldukça önemli olduğu ortaya çıkmıştır.
Her büyük deprem sonrasında alınacak önlemler için reel bir adım atmak adına çeşitli çalışmalar yapılmakta, sürekli haber yapılarak gündem haline getirilmektedir. Toplum nezdinde farkındalık yaratmaktan ziyade günü kurtarmak veya “konu ile ilgileniliyor” gibi algıların yaratıldığı maalesef aşikârdır.
Büyük Marmara depreminin oldukça yakınımızda olduğu bu günlerde her ilin hatta her ilçenin yapı stok analizini hazırlamış olması gerekmektedir. Yapıların yaşları ve yapım tekniğine göre ayrımının raporlanması ve depremin magnitüdüne göre dayanıklılık analizleri yapılması çok önemlidir.
Yönetmeliklerin içeriği ve değişimi, uygulamaya konulması bakımından 1997 yılı ve öncesi yapılan binalar için risk yüksektir. ABYYHY (1997) sonrası projelendirilen ve yapılan binalar ise 2001 yılında yürürlüğe giren ve 2010 yılından itibaren tüm Türkiye’de uygulanmaya başlanan 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun’un (YDHK, 2001) yürürlüğe girmesine değin belli bir iyileşmeyi sağlamış olsa da proje, malzeme ve denetimdeki yetersizlikler nedeniyle Yapı Denetimli binalar seviyesinde değildir.
Yapı denetim uygulamasına kadar yığma bina yapımları devam etmiş, ancak sonrasında BA binalara ağırlık verilmiş, birçok iyileşme sağlanmıştır. Zemin etüt sistemi iyileştirilmiş, farklı disiplinlerin katılımı ile zenginleştirilmiş ve kontrol edilerek sorumluluğu alınır olmuştur. Yapı taşıyıcı elemanları olan kolonların en az genişliği 25 cm’den 30 cm’e, kirişlerin en az genişliği ise 20 cm’den 25 cm’e çıkarılmıştır. Ayrıca dış kolonlar arası kiriş atılması mecburiyeti ile çerçeve oluşturulması zorunluluğu getirilmiş, çıkmalı bina taşıyıcı sistemleri biraz daha rahatlatılmıştır. Bu nedenlerle binalar daha güvenilirdir.
Kentsel Dönüşüm, yaşanılan binaların bugün ki ihtiyaçlara cevap vermemesi nedeniyle önemli bir ihtiyaçtır. Değişim karşısında insanları ve binaları karşılaştırmakta fayda vardır. İnsan, değişim karşısında direnç gösterme veya uyum sağlamak gibi aktif bir cevap verebilme yeteneğine sahip iken binaların benzer şekilde aktif bir cevabı yoktur.
Ya olduğu gibi kabul ederek binaları kullanmaya devam etmeyi ve masraf yapmamayı, ya bina kullanım üstyapısında küçük ve ekonomik bazı değişiklikler ile kullanımı sürdürmeyi, ya da köklü ve daha ağır ekonomik koşullar içeren değişime yönelmek gibi 3 ayrı yöntemi izlemek söz konusudur.
Özetlemek gerekirse;
Türkiye nüfusunun %90’dan fazlası birinci derece deprem bölgesinde yaşamaktadır. Deprem açısından mevcut yapı stokunun değerlendirilmesi amacıyla yapılan çalışmaların başında gelen güçlendirme uygulamaları çoğunlukla ekonomik sebepler yüzünden yaygın olarak uygulanamamaktadır. Ancak ülkemizdeki mevcut yapı stokunun büyük bir çoğunluğunun depremde hasar görme riski çok yüksektir. Bu sebeple yapı stokumuzun büyük çoğunluğunu oluşturan denetlenmemiş bu yapılar incelenerek, bunların bazıları güçlendirilmeli, diğerleri ise bir kentsel dönüşüm projesi içerisinde değerlendirilmelidir. Akademik çalışmalarla desteklenmesi gereken bu büyük değişimin doğru bir şekilde yönetilmesi şarttır. Bu uygulama süreci, mevcut kentin yapısına, kentte yaşayan insanların geleceğine, tüm yaşantısına ve o kentin tüm değerlerine etki edeceğinden çok yönlü ve çok disiplinli bir bütünleşik çalışmayı gerektirmektedir.
DEPREM BEKLENTİSİ ve OLASI SONUÇLARI
Deprem Beklentisi
Türkiye nüfusunun yüzde 70’i deprem bölgelerinde yaşamaktadır. Ülkenin kuzeyini doğudan batıya kesen Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın bir kısmı da Marmara Denizi’nin altından geçmektedir.
İstanbul’da deprem beklenmesinin en önemli nedeni, bu bölgede son 100 yılda meydana gelen depremlerdir.
Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın batı ucunda 9 Ağustos 1912’de Mürefte Depremi, doğu ucunda da 17 Ağustos 1999’da Gölcük Depremi meydana gelmiş ve hattın orta kesimi gerilmiştir. Artık fay hattının ortasının da kırılması ve “Büyük Marmara Depremi”nin meydana gelmesi beklenmektedir.
1939’dan itibaren Kuzey Anadolu Fay Hattı’nda depremler doğudan batıya kaymaktadır.
ABD’li jeofizikçi Tom Parsons 2004 yılında, depremin zamanlaması ile ilgili olarak şu ana kadarki en önemli çalışmalardan birini yapmıştır. Parsons’ a göre 2034 yılına kadar Marmara Denizi’nde 7 ve üzeri ölçekte büyük bir deprem meydana gelme olasılığı %62 seviyesindedir.
Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi
2019’da Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Deprem Mühendisliği Ana Bilim Dalı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) için olası deprem hasar tahminlerini güncelledi ve bir rapor hazırladı.
“İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi” adlı raporda farklı senaryolara göre, İstanbul için can kaybı, bina ve altyapı hasarına ilişkin istatistiksel tahminler yer alıyor.
İstanbul’da deprem hazırlıkları 7,5 büyüklüğünde bir depreme göre yapılıyor.
Bir deprem sonucunda meydana gelen can kaybı ve yaralanma oranları, depremin büyüklüğüne, yerine ve saatine, zemine ve bu zeminlerdeki binaların dayanıklılığına bağlı olarak değişiyor.
Bu yüzden 7,5 büyüklüğündeki bir deprem senaryosu için net bir can kaybı tahmini yapılamıyor.
Rapora göre, 7,5 büyüklüğündeki bir deprem gece saatlerinde meydana gelirse ortalama 14 bin, gündüz saatlerinde meydana gelirse 12 bin 500 kişi hayatını kaybedebilir.
İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi raporuna göre İstanbul’daki can kaybı ve ağır yaralı sayıları
Ancak deprem uzmanı Prof. Dr. Naci Görür bu can kaybı tahminini “iyimser” buluyor:
“İstanbul’da 1 milyon 600 bin bina (yapı) var. Ben şimdi size desem ki İstanbul’daki binaların yüzde 99’unda insanların burnu kanamayacak. Bu çok iyimser değil mi? Yüzde 1 demek, 16 bin bina demek. 16 bin binayı 4 katlı düşünün, 64 bin kat yapar. Her kata iki daire koyun, 128 bin daire yapar. Her daireye 4 kişi koyun, 4 kere 128 bin, sizi 500 bine getirir.
“Binde 5’e gitseniz bile yine on binlerce can kaybı olabilir.”
Yapı Durumu
İBB’nin verilerine göre İstanbul’da 1,6 milyon yapı var. Şehirdeki toplam bina sayısı ise yaklaşık 1,2 milyon.
7,5 büyüklüğündeki bir depremde İstanbul’daki binaların ortalama yüzde 57’sinin hasar görmeyeceği tahmin ediliyor.
Ortalama 200 bin bina ise orta ve üstü seviyede hasar görecek. Bu binalardan yaklaşık 50 bini ağır hasar görecek veya yıkılacak.
İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi raporunda ağır hasarlı binaların yanı sıra orta hasarlı binaların da yıkılıp yeniden inşasının daha uygun olduğu belirtiliyor
Altyapı Durumu
Beklenen Marmara Depremi’nde hasarlar binalarla sınırlı kalmayacağı aşikârdır.
İstanbul Gaz ve Doğalgaz Dağıtım A.Ş (İGDAŞ) boru hatlarında 355 noktada, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) içme suyu şebekesinde 463 noktada, atık su şebekesinde ise 1045 noktada onarım ihtiyacı oluşacağı hesaplanıyor.
İstanbul elektrik şebekesi nakil hatlarının yüzde 5’inde orta düzeyde hasarlar oluşması beklenmektedir.
Marmara Depreminin Maliyeti
Rapora göre, 7,5 büyüklüğündeki bir depremde binalarda oluşacak hasar 68 milyar TL’lik mali kayba yol açacak. Binalardaki elektrik, su, doğalgaz sistemleri gibi diğer hasarlar da eklendiğinde, mali kaybın 120 milyar TL’ye çıkacağı öngörülüyor.
Depremin bölgesel etkisi ve Marmara Bölgesi’nin ekonomik büyüklüğü dikkate alındığında, ekonomik kaybın daha da ağır olacağı, bölge genelinde oluşacak mali kaybın 400 milyar TL’yi aşabileceği tahmin ediliyor. Sadece İstanbul, Türkiye ekonomisinin yüzde 31’ini oluşturuyor.
DEPREM KLOZUNUN İNCELENMESİ ve KARŞILAŞILAN PROBLEMLER
Bilindiği üzere sigorta sektöründe deprem riskine karşı teminat sağlarken genel şartlarda ve kullanılan klozlarda herhangi bir daraltma uygulanmamaktadır. Zorunlu koasürans ve muafiyet oranları belirlenerek sağlanan teminatlar deprem kuşağında yer alan ve yapı stoku oldukça eski olan ülkemiz için riskin kendisini oluşturmaktadır.
Teminat sağlanmadan önce yapılan GÖRSEL risk analizi sonucunda ise aslında güncel deprem yönetmeliklerini karşılamayan, mevcut durumda yapılacak deprem amaçlı inceleme sonucunda çökme riski taşıyan yapılarda yapının ayıbı / kusurunun üstlenilmesine yol açılmaktadır. Bu sebeple deprem teminatı sağlanırken öncelikli olarak yapının durumunun belirlenmesi önem arz etmektedir. Poliçeleşme aşamasında yapılamıyor ise yazılacak özel notlar ile hadise sonrasında tespiti mümkün olan yapı durumu için sektörün ivedi şekilde önlem alması mutlak gerekmektedir.
Yakın tarihte Elazığ Depreminde karşılaşılan en büyük problem yapı stokunun depreme elverişsiz olması durumu, gerçekleşen deprem sonucunda kentsel dönüşüm kapsamında ki yapıların dahi sigorta poliçelerinden finanse edilmesine yol açtı. Deprem sonucu tehlike riskine bağlı hiçbir fiziki hasarı olmayan yapıların Deprem Yönetmeliğine uygun olmamasını hasar olarak tanımladırlar. Çevre Şehircilik Bakanlığı yetkililerin yaptığı hasar tespitlerinde, yapının mevcut durumu, hasar boyutu, yapı yapım yılı, yapı yapım kriterleri gibi doğrudan deprem ile ilgili olmayan özelliklerinde değerlendirilmesi sonucunda; aslında doğrudan deprem etkisiyle “HAFİF HASARLI” sayılabilecek yapıların uygulama ve anlayış farkı sebebiyle “AĞIR HASARLI” olarak tanımlandığına tanık olduk.
Çevre Şehircilik Bakanlığı, Valilikler, Organize Sanayi Yetkilileri tarafından yapılan tespitlerde betonarme elemanda beton dayanımının ölçülmeden, donatılarda akma / çekme testlerinin yapılmadan, yönetmelik kriterlerine uygunluğunun dahi kontrolü yapılmadan gerçekleştirilen tespit çalışmaları sonucunda belirlenen “AĞIR HASAR” tanımı bilimsellikten uzaktır. Ancak bu kurum ve kuruluşların yapmış olduğu tespitler resmi belge niteliğinde olduğundan sigortalılar taleplerini bu tespitler üzerinden gerçekleştirilmektedir.
Bu durumda ortaya çıkan kavram karmaşasının temel sorun olduğunu kabul etmek gerekir. Sigorta hukuk ve tekniğindeki hasar tanımı ile diğer unsurların hasar tanımı karışıklığa yol açtı. Sigorta tekniğinde hasar; bir tehlike riskinin gerçekleşmesine bağlı fiziki ve ölçülebilen kayıptır. Hiçbir fiziki hasarı olmayan binaya Bakanlık sıfatıyla dâhil olup HASAR tanımı kullanılması çok ciddi bir hatadır. Bakanlığın kullandığı dil ve tanımlamaları gözden geçirmesi şarttır. Deprem yönetmeliğine uygun olmayan yapı için kullanılacak tanım ayıplı ve kusurlu bina olmalıdır. Ayrıca bir binaya ait ayıp ve kusuru sadece yönetmelik ile tespit ediyor olmakta eksikliktir. Bir bilimsel yöntem kullanılmayacak ise bakanlık yetkililerinin bir deprem gerçekleşmesini beklemeden yönetmeliğe uygun olmayan tüm yapılara yazılı bildirimde bulunarak gereğini sağlamalarını talep etmesi şarttır. Bakanlık sıfatıyla bir otorite olarak hata yapıldığını diğer tarafların kabul etmeyeceği gerçeği domino etkisiyle sonraki süreçlere giren tüm tarafların da hata yapmasına yol açmaktadır. Çevre Şehircilik bakanlığı bir binaya ağır hasarlı diyor ise kesin öyledir diyebilen hukuk sistemi aldığı kararlar ile hatayı daha da büyüten taraftır.
Her şeyden önce; bu sorun bir sigorta sektörü sorunu değildir. Yapı stokları iyi değil ve yönetmeliğe uygun değil ise depremde mal ve can kaybı çok yüksek olacaktır. Sorun öncelikle can kaybıdır. Bu konuda bir bülten hazırlama amacı da tamamen bunun üzerine kuruludur. Mevcut koşullarda yönetmeliğe uygun olmayan binalar var ise ve sorun bunlarda ise depremi beklemeden gereğini sağlamak esastır. Bu tür bir gerekliliği sağlamadan sigorta sektörünün de bu durumdaki yapıları güvence altına alması hatanın devamıdır. Domino etkisiyle yapılan hataların soncunu ödenecek tazminatlar ile kapatmak sorunu çözmeyecektir. Farkındalık amacıyla hazırlanan bülten ile muhatap tarafların tamamında çözüm önerisi üretme ve sorunu üstlenme isteği yaratmayı önemsiyoruz.
RİSK ANALİZİ VE DEPREM HASARI TESPİT YÖNTEMLERİ
Sigorta sözleşmeleri gerçekleşen risklerin soncunda “Rizikodan 1 Gün Önceki Haline Getirme” temel prensibini esas alır. Gerçekleşen riziko sonucunda oluşan maliyetlerin giderimi esas olacak ise deprem rizikosuna bağlı hasarlar incelenirken;
- Taşıyıcı Sistem Elemanlarının Mevcut Durumunun Belirlenmesi;
Taşıyıcı sistem elemanlarından deprem yönetmeliğine uygun şekilde alınacak karot numuneleri ile beton dayanımlarının belirlenmeli, zayıf kesitlerde beton eleman pas payının sıyrılarak donatı (demir) aralıklarının, çaplarının belirlenmeli, beklenmeyen / öngörülmeyen deformasyonların varlığı durumunda ilgili kesitten donatı numunesi alınarak akma / çekme testleri yapılmalı
- Yapının Yapım Yılına Esas Deprem Yönetmeliği Kriterlerinin İncelenmesi;
Yapıya ilişkin yapı ruhsatı temin edilerek yapım yılına esas deprem yönetmeliği, yönetmelik kriterleri ve yapım esasları incelenmeli
- Gerçekleşen Riziko Sonucunda Yakın Lokasyonda Bulunan Diğer Yapıların İncelenmesi;
Hasar dağılımı ve hasar karakteristiğinin belirlenebilmesi amacıyla yapıya yakın bölgedeki diğer yapıların davranışsallığı incelenmeli
- Taşıyıcı Sistem Elemanlarında Var İse Yapılan Revizyonların İncelenmesi;
- Deprem Modellemesi, Analitik İnceleme ve Doğrudan Deprem Etkisiyle Oluşan Hasarların Belirlenmesi;
- Taşıyıcı sistem eleman özellikleri, yapı özellikleri, yapım yılı kriterleri dikkate alınarak sigortalı binada deprem modellemesi yapılarak mevcut yönetmeliklere göre uygunluğun tayin edilmesi
Yukarıda kısaca özetlenen tespit yöntemleri kullanılarak DOĞRUDAN deprem rizikosuna bağlı deformasyonların tespiti önem arz etmektedir. Yapısal kusurlar, değişen yönetmeliklere göre yapılmayan revizyonlar, yapım yılı yönetmeliklerine dahi uymayan yapılarda çok daha düşük şiddetli depremlerde dahi yoğun deformasyonlar oluşmakta.
Bunun yanı sıra bu tip yapılar için resmi kurumlar tarafından yapılan hasar tespit çalışmaları sonucunda yapılan “AĞIR HASAR” tanımı, tüm bu yapısal eksiklik ve kusurların sigorta poliçesi tarafından talep edilmesine yol açmaktadır.
Sözleşmeye taraf olanların asıl amacı hak edilen hasar veya zararın giderilmesi olmayabilir. Deprem olmasa dahi kendi sorumlulukları olan ayıp ve kusuru giderme işlemini üstlenmekten kaçınmaları adil ve doğru bir istek değildir.
Tüm bu hususlar göz önüne alındığında; yapı stokuna göre GİZLİ AYIP içeren yapı sayısının fazla olması, ülkemizin deprem kuşağında yer alması durumları göz önüne alındığında olası bir deprem hadisesinde oluşacak maliyetin, doğrudan deprem hadisesine bağlı maliyetlerle sınırlı tutulabilmesi için poliçelerde aşağıdaki gibi özel notların yer almasını mutlaka öneririz,
- Risk Analizi yalnızca kozmetik / görsel inceleme faaliyetlerini kapsamakta olup yapı tasarım kriterlerini, taşıyıcı sistem elemanlarının dayanım kriterlerini, yapının yönetmeliklere uygunluğunun kontrol ve kabulünü kapsamamaktadır. Bu gerekçeyle yapılacak talepler poliçe konusu olmayacaktır. Gerçekleşen risk analizi fiziki gözleme dayalı olup teknik içerik taşımaz.
- Deprem rizikosu sonucunda oluşan deformasyonlarda DOĞRUDAN RİZİKO SONUCU ortaya çıkan kayıplar teminat altına alınmış olup yapının yetersizliği, mevcut yönetmeliklere uygunsuzluğu gibi poliçeleşme aşamasında var olan kusurlar sebebiyle yapılan tazminat talepleri dikkate alınmayacaktır. Gerçekleşen risk sonucu ortaya çıkan fiziki somut hasarlar poliçeye konudur.
- Gerçekleşen riziko sonucunda oluşan hasar ve boyut miktarları görevlendirilecek eksper ve uzmanlar tarafından belirlenecek olup kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan değerlendirmeler teknik inceleme ve analiz içermedikçe değerlendirmeye alınmayacaktır.
Ayrıca sektörde uygulama birliği oluşması adına yukarıda paylaşılan özel notların DASK poliçelerinde de yer alması gerektiği görüşü taşıyoruz.
Ticari – Sivil rizikolar için ortak düzenlenecek deprem riski ve özel notları ile olası bir deprem anında hem doğru hasarın tespiti hem de sektörel birliktelik değer kazanacaktır.
SİGORTA SEKTÖRÜNÜN DEPREM RİSKİNE KARŞI ALMASI GEREKEN TEDBİRLER VE ÖNERİLERİMİZ
Ülkemizdeki yapı stok durumu, mevcut yönetmelikler ve deprem hadisesi sonrasında kurumların yapmış olduğu inceleme sonuçları dikkate alındığında; deprem riski ve gerçekleşmesi muhtemel risk sonucunda oluşan maliyetlerin çok yüksek olduğu, sigorta sektöründe DEPREM riskine karşı teminat sağlanırken yapı stokunun incelenmediği, afet yönetimine ilişkin planlamanın ve tedbirlerin alınmadığı görülmektedir.
Örneğin Marmara bölgesinde gerçekleşebilecek bir deprem hadisesi sonucunda; riski bölgelerin davranışsallığının belirlenmesi, risk seviyesine göre hasar boyut ve miktarının tespitinin önceden yapılabilmesi, hızlı ve doğru şekilde sigorta teminatının işletilebilmesi önem taşımaktadır. Bu sebeple öncelikli olarak riskli bölgelerde yapı stokunun belirlenmesi, olası bir afet durumunda belirlenen yapı stoku ve beklenen davranışsallıklar üzerinden ilerlenmesini önermekteyiz. Bu kapsamda öneri niteliğinde yapılabilecek çalışma ve projeleri aşağıdaki açıklamaktayız.
- YAPI STOKUNUN BELİRLENMESİ VE YAPILARIN İZLENMESİ PROJE ÖNERİSİ
Sigorta sektörü olarak gerçek riskin belirlenebilmesi, riskin izlenebilmesi ve gerçekleşmesi halinde doğacak maliyetin öngörülebilmesi büyük önem taşımakta. Öneri niteliğindeki proje ile bölgedeki Üniversiteler ile koordineli İnşaat Mühendisliği bölümü öğrencileri ile yapılacak çalışmalar ile kısa sürede bölgenin yaklaşık yapı stokunun belirlenmesi mümkün. Yapılacak çalışma öncesinde Deprem konusunda uzman öğretim görevlileri tarafından bölüm öğrencilerine verilecek eğitim ile yapı envanterinin belirlenmesi ve deprem riski açısından “HIZLI” değerlendirilmesi yapılabilir.
Proje kapsamında yapılacak çalışmalar ile
- Bina kimliğinin belirlenmesi ve taşıyıcı sistem elemanlarının fiziki durumunun tespiti,
- Olası bir deprem sırasında binaların hasar görme riskinin belirlenmesi,
- Belirlenen yapı envanterine göre binalara yerleştirilecek izleme sensörleri ile deprem anında davranışsallıkların belirlenmesi,
- Öncelik sıralamalarının oluşturularak olası bir deprem anında acil müdahale alanlarının belirlenmesi gerçekleştirilebilir.
Proje kapsamında geliştirilecek basit bir yazılım uygulaması ile önceden deprem eğitimi almış öğrencilerin bölgesel yapı stoklarının sisteme işlenmesi ve tek sistem üzerinden izlenecek yapıların belirlenmesi sağlanabilir. Bu kapsamda geliştirilebilecek örnek program için gerekli parametreler veri deseni olarak hazırlanabilir;
Yapı Kayıt Girişi
Bina Teknik Bilgiler Girişi
Belirlenecek olan basit parametreler ile İnşaat Mühendisliği Bölümü öğrencileri veya benzer akademik dal öğrencileri çalışmalarıyla çok kısa bir süre içerisinde ilçe / il genelinde yapı stok durumu yaklaşık olarak belirlenebilir.
Hazırlanacak ortak program ve yetkili kişilerin erişimi ile belirlenecek yapı stok envanter listesinde; bölgesel olarak risk teşkil eden bölümler, afet anında ve afet sonrasında süreç yönetimi için önemli yapılar (itfaiye, hastane v.b.) belirlenerek afet planlaması oluşturulabilir.
Tüm bu verilerin oluşturulması akabinde; yine yapı stok envanterine göre riskli görülen ve önceden belirlenecek farklı yapı sınıfındaki yapılara İZLEME SENSÖR’leri yerleştirilerek deprem anında yapının davranışı ve hasar boyutu belirlenebilir. Envanter üzerinde yapılacak doğru seçimler ile geneli yansıtan hasar durum haritalarını oluşturmakta mümkün olacaktır.
Deprem konusunda uzman, geçmiş tarihlerde benzer çalışmalar için birçok projesi mevcut olan Prof. Dr. Ahmet TÜRER tarafından projede belirtilen yapı sensörleri daha önce üretilmiş ve prototip olarak kullanımı sağlanmıştır. Prof. Dr. Ahmet TÜRER tarafından üretilen; Afet ve Deprem İzleme Sistemi adı verilen bu izleme sensörleri kritik görülen binalara yerleştirilerek o binanın ve bölgenin kesintisiz olarak izlenmesi sağlanabilmektedir.
Prof. Dr. Ahmet TÜRER ile yapılan görüşmelerde; kat sayısına bağlı olarak değişkenlik gösterse de 1 bina için ilgili sistemin kurularak izlenilmesi maliyetinin 2.000,00 USD seviyesinde olacağı öğrenilmiştir.
İstanbul gibi büyük bir metropolde, yapı adetleri ve yapı stokları göz önüne alındığında yapılacak çalışmalar sonucunda yatırım maliyetinin yüksek olmadığı ancak yapılacak bu çalışmalar ile afet sonrası süreç yönetiminde ve hızlı müdahale ile düşürülecek maliyetin projeyi gerçekleştirme maliyetinin çok üzerinde olacağı kesin olarak söylenebilir.
Endüstri 4.0 ürünlerin yapay zeka ortamında işlenmesi sonucunda tüm verilerin işlenebilmesi ve haberleşmelerinin sağlanabilmesi sonucunda; afet gerçekleştikten bir dakika sonra bölgesel hasar durumunun görülebilmesi, yıkıntı / enkaz sayısının belirlenebilmesi ve doğru veriler sonucunda hızlı müdahalenin gerçekleştirilebilmesi yapılacak düşük yatırım maliyetleri ile mümkün. Sigorta sektörü olarak yönetilemeyen riske teminat sağlanması, risk gerçekleştikten sonra ise doğacak maliyetlere katlanılması yerine; riskin efektif olarak yönetilebilir hale getirilmesini önemsiyoruz.
Konut başına düşen maliyetin toplam yatırım maliyetine oranla çok düşük olacağı açıktır. Bu sebeple projelerin yatırım maliyetlerinin zorunlu olan deprem sigortası prim havuzundan ve/veya AFAD desteği ile karşılanabileceği, bu sayede süreç ve hasar yönetim mekanizmasının sorunsuz işleyeceği bir olasılığı tartışmak yerinde olacaktır. Ayrıca bu ve benzer bir organizasyonun AFAD, DASK ve TSB koordinasyonun da gerçekleşmesi önemlidir.
- ORTAK ALAN ZORUNLU DEPREM POLİÇESİ ( PROJE ÖNERİSİ )
Bilindiği üzere konutlarda 1999 yılından itibaren konutlarda deprem sigortası zorunlu tutulmaktadır. Uygulamada her yaşanan afet sonrasında birçok konutun sigortasız olduğu görülse de 1999 yılında çıkarılan kanun ile ülkedeki konutların büyük bir bölümünde deprem sigortası bulunmaktadır.
Konut için zorunlu tutulan deprem sigortasının bir benzeri olarak ortak alan poliçeleri sektörde sunuluyor olsa da Zorunlu Deprem Sigortası olarak yapılmasının gerektiği görüşündeyiz. Yapılacak olan zorunlu ortak alan deprem sigortalarında yasal düzenleme ile yetkilendirilecek olan bina yöneticileri; yapı durumunu tespit edebilecek 15-20 soruluk anketler ile oluşturulacak izleme sistemi ile zorunlu ortak alan poliçesi amacıyla bilgileri derleyeceklerdir. Alınacak bilgi ve veriler sisteme entegre edilerek basit ve anlaşılabilir yapı stok veri tabanını oluşturulabilecektir.
Bina yönetimlerinden gelecek bilgiler ile; yapının yapım yılı, mevcut durumu, yapı güçlendirme çalışmasının varlığı, yapının dış görünümü, yangın merdiveninin varlığı gibi ön çalışmaların sorunsuz şekilde yapılması, yapı stok analizi için önemli olduğu kadar afet anında süreç yönetimi içinde çok önemlidir. Gerçekleşecek afetler sırasında ve sonrasında tüm yapılar ile beraber ortak alan hasarlarının tespiti de yapılarak hasar giderme süreçleri için veri kaynağı yaratılacaktır.
Mevcut durumda birçok apartman, site, yaşam alanı için ortak alan deprem sigortası bulunmamaktadır. Afet anında ise her konutun zorunlu sigortası ile mağduriyetler giderilebilirken ortak alanda oluşan hasarlardan doğan mağduriyetler tüm taraflar için giderilememektedir. Ortak alanlarda sigortanın zorunlu hale getirilmesi tüm kat maliklerinin sigorta bilincini de doğrudan etkileyecektir.
Yapılacak bu çalışma ile yapıların durumu belirlenebileceği, afet süreç yönetimindeki aksaklıkların da önüne geçilebileceği görüşündeyiz. Bu sebeple ortak alan zorunlu deprem sigortası’nın hayata geçirilmesinin önemli ve değerli olduğunu gözlemliyoruz.
- AFET ÖNCESİ YAPILACAK SEKTÖREL GÖREV DAĞILIM PLANLAMALARI
Uzmanlarca Marmara ve Doğu Anadolu bölgelerinde deprem beklentisinin arttığı, yakın zamanda büyük depremlerin olabileceğinin öngörüldüğü bültenimizin önceki bölümlerinde aktarılmıştı.
Afet öncesinde yapılacak planlama ile sigorta sektöründe görev dağılımının belirlenmesi için;
- Bölgesel hasar tespiti, eksper ve uzmanların belirlenmesi,
- Belirlenecek bölgelerdeki yapı stok durumunun bölge için belirlenen uzmanlarla paylaşılması,
- Oluşturulacak deprem izleme sistemlerine eksper ve uzmanların erişiminin sağlanması,
- Riskli bölgelerde yapı stok ve risk durumuna göre oluşturulacak “Risk Haritalarının” bölge bazında paylaşılması
Yukarı da sıralanan efektif çalışmaların yapılması önerilmektedir.
AÇIK SONUÇLAR
- Ülkemiz deprem kuşağında yer almaktadır ve maalesef deprem konusunda uygulanması gereken yönetmelik ve yapım şartnameleri 1997 öncesinde oldukça yetersizdir,
- 1997 öncesinde yapılan yapı sayısı fazla, kentsel dönüşüm hızı ise yavaştır bu durum yapı stokunun deprem riskine karşı emniyetsiz tarafta kalmasına neden olmaktadır,
- Deprem riskine karşı poliçelerde yer alan özel şart ve genel şartlar yüzeyseldir ve yetersizdir, güncellenmesi gerekir,
- Sigorta poliçe tanzimi öncesinde yapılan Risk Analiz Çalışmaları yangın riskinin kısa çalışma ile analiz edilmesine yöneliktir. Gözle tespit deprem ve benzer mühendislik alanlarında analiz yapıldığı anlamı taşımaz. Bu tür analizler bilimsel yöntemler ile olmak durumundadır. Bu koşulun poliçede açıkça yazılması şarttır.
- Tüm bu olumsuzluklar olası bir deprem hadisesi sonrasında yapım kriterleri sağlanmamış, mevcut yönetmeliğe uygun olmayan, revize edilen yönetmeliklere göre GÖÇME riski taşıyan yapıların sigorta poliçesi aracılığı ile sigorta sektörü tarafından fonlanmasına neden olmaktadır,
- Yer bilimleri uzmanlarınca Marmara ve Doğu Anadolu Bölgesinde hareketlilik olduğu ve yüksek şiddette deprem beklentisinin gelecek dönem için varlığı belirtilmektedir,
- Sigorta sektörü olarak deprem riskine karşı teminat sağlanırken gerekli incelemeler yapılmaz ise gerçekleşecek şiddetli bir deprem hadisesi sonucunda çok yüksek maliyetler gündeme gelecektir,
- Yargı kararları incelendiğinde, teminatın varlığı ve risk analizinin mevcudiyetinin dikkate alındığı, yapının hadise önceki durumunun ise poliçeleşme aşamasında görüldüğü kabulü ile hasar olmasa dahi yönetmeliklere uygun olmayan yapılardaki maliyetlere ilişkin dava sürecinde aleyhte kararların mevcut olduğu bilinmektedir.
- Öneriler bölümünde özetlemeye çalıştığımız üzere deprem riskinin yönetilebilmesi, deprem sonrasında oluşan hasar boyutunun önceden öngörülebilir hale getirilmesi önem taşımaktadır.
- Ortak alanlarda deprem teminatını içerir poliçelerin tasarlanması ve bu alanlar içinde deprem riskine karşı teminat sağlanması gerektiği görüşündeyiz.
- Deprem bölgelerinde önceden yapılacak araştırma ile yapı türleri, tespit edilip, tespit edilen yapı türüne göre Yapısal Sağlık İzleme sensörleriyle belirlenen binaların donatılması,
- Lokasyona göre farklı alanlarda aynı yapı türleri monitoring izlemeler ile denetim altına alınmalı, deprem sonrası yapıt türlerinin davranışları ve karakteristikleri gözlenerek hasar değerlendirmesi veya modellemesi yapılabilir olmalıdır. Aksi halde yoğunluklu metropollerde tamamı incelenerek hasar tespiti uzun zamana yayılan bir süreç olacaktır. Hasar tespit modellemesi ve endüstri 4.0 destekleri uygulanmaz ise hasarlar tespit edilemeyeceği gibi uzun zaman dilimleri gerçekleşen hasarın artmasına da yol açacaktır,
- Depremlerin il ve ilçelere göre yol açacağı sorunlar değişecektir. Marmara depreminde sorun yıkılma ve enkaz olmayacaktır. Asıl sorun müdahale edilemezlik, koruma ve kurtarma, yangın, salgın hastalık ve acil hizmetlerin verilemez olacağı huşuları dikkate alınmalıdır.
- Veri madenciliği ve teknoloji barındırmayan hiçbir çözüm sağlıklı sonuçlar vermeyecektir. Bu tür bir sistem için deprem öncesi çalışmalar değerlidir.
Sigortacılık faaliyet olarak sadece sözleşme satışı ile sınırlı değildir. Küresel tüm güncel tecrübelerin, deneyim ve uygulamaların geliştirilerek, iyileştirilerek bilim öncülüğünde hukuk üzerine kurularak sunulmasıdır. Asıl olan risk gerçekleşmeden öncesi süreci yönetmek olmalıdır. Bu konuda tüm dünyada sigorta sektörü öncüdür.
KAYNAKLAR
- Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Web Sitesi
- AFAD, 2018. Türkiye Deprem Tehlike Haritası
- https://insapedia.com/tdy-2007-ile-tbdy-2018-arasindaki-farklar/
- https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-53790449
- İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi, Boğaziçi Üniversitesi KRDAE Deprem Müh. Ana Bilim Dalı
- Depremin Dış Merkez ve Magnitüdünün Belirlenmesi (ppt.)
- İşçi, C. , Deprem Nedir ve Nasıl Korunuruz? (2008) , Journal Of Yasar University 959 – 983
- 2007 ve 2016 Türkiye Bina Deprem Yönetmeliklerinin Örneklerle Mukayesesi – G.Tunç, T.Tanfener
- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü Yayınları, Eğitim Serisi No.34, “DEPREM” (2000), Eşref Atabey
- Türkiye’de Mevcut Yapı Stoğu ve Kentsel Dönüşüm (2012), SDU International Technologic Science Vol.4, No.2, Cenk ÖCAL, Hüseyin Hakan İNCE
- Yapı Stoku Envanter Çalışmalarının Önemi T.Baran, S. Kahraman, Ö.Özçelik, A.Saatçı, S.Mısır, S.C.Girgin