ENERJİ NAKİL HATLARINDA ETKİN RİSKLERİN İNCELENMESİ
Türkiye enterkonnekte sistemi yıllar itibarıyla ani puant talebi ve enerji gelişimi Grafik 1’de verilmektedir. 2018 yılında ise lisanssız üretim dâhil puant talep, 49.304 MW (02 Ağustos 2018, saat 14:40), minimum yük 18.212 MW (16 Haziran 2018, saat 06:00) olarak gerçekleşmiştir. Minimum yükün maksimum yüke oranı %37 olmuştur.
2019 yılında ise lisanssız üretim dahil puant talep 49.281 MW (31 Temmuz 2019, saat 15:00), minimum yük 18.300 MW (05 Haziran 2019, saat 06:00) olarak gerçekleşmiştir. Minimum yükün maksimum yüke oranı %37 olmuştur.
TEİAŞ Tarafından hazırlanan “10 Yıllık Talep Tahminleri Raporunda” özetle; Dağıtım Şirketlerinden gelen tahmin sonuçlarına göre dağıtım sistemine bağlı tüketicilerin, brüt tüketim tahminlerinin 2021-2030 yılları arasındaki gelişimi incelendiğinde, dağıtım sistemine bağlı tüketicilerin 2030 yılı brüt tüketimleri, düşük senaryoya göre ortalama %1,9 artış ile 231 milyar kWh’i, baz (referans) senaryoya göre ortalama %2,6 artış ile 253 milyar kWh’i, yüksek senaryoya göre ortalama %3,2 artış ile 278 milyar kWh’i aşmasının beklendiği belirtilmektedir.
Yapılan çalışmalarda ve geçmiş verilerin incelenmesi sonucunda yıllar içerisinde enerji talep ihtiyacının giderek arttığı görülebilmektedir. Bu bağlamda talep enerjinin karşılanabilmesi amacıyla GES, RES, HES, JES gibi enerji üretim santrallerine ağırlık verilmiş ve gerçekleştirilen yeni yatırımlar ile enerji iletim hattı uzunluğu da 70.000 km’yi aşmış durumdadır. TEİAŞ kurumu tarafından 2019 yılında hazırlanan yıllara bağlı hat uzunluğu ve trafo adet değişimleri aşağıda yer almaktadır.
Açıklanan veriler incelendiğinde; hem trafo adetlerinde hem de Enerji İletim Hatlarında yıllara bağlı belirgin bir artışın gerçekleştiği görülebilmektedir.
Bültenimizde Doğan enerji talebi ve talebin desteklenebilmesi amacıyla yapılan yatırımlar ile artan enerji iletim hattının; bölüm -1’de küresel iklim değişikliği ve değişen iklim koşullarının hat üzerine etkileri, bölüm -2’de ise iletim hatlarının özelleştirme öncesi ve sonrası değişen risk koşullarının değerlendirilmesine yönelik çalışmalarımız ele alınmıştır.
KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ENERJİ NAKİL HATLARI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
KÜRESEL ISINMANIN GÜNCEL VE GELECEKTEKİ ETKİSİNİN GRAFİKLER ÖZELİNDE İNCELENMESİ
İklim değişikliği ve küresel ısınma, dünyadaki tüm canlıların yaşamlarını sürdürmelerinde zorunlu olan gıda, su ve çevre v.b. temel yaşam kaynaklarını tehdit etmektedir. Bu sorun, atmosferde sera etkisi yaratan fosil kökenli gazların yoğunlaşmasından kaynaklanmaktadır.
İnsanoğlu tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucu, dünya üzerindeki sıcaklığın yükselmesi küresel ısınma olarak tanımlanmaktadır. Küresel ısınma ve bunun sonucunda ortaya çıkan küresel iklim değişikliği, son yıllarda dünyanın karşılaştığı en önemli sorunların başında yer almakta ve dünyada yaşayan tüm canlıların yaşamlarını tehdit etmektedir. İklim değişiminin en belirgin sonuçları, dünyanın giderek ısınması, buzulların erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesi, yağış desenlerinin değişmesi, ekstrem hava olaylarının şiddetinde ve sıklığında önemli artışlar ve bunlara bağlı olarak, ekolojik yapının değişime uğramasıdır. Bu fiziksel sonuçlar, özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren, dünya genelinde büyük oranda can ve mal kaybına neden olmuştur.
Küresel ısınma, ülkeler üzerinde çevresel, sosyal, sağlık ve ekonomik açılardan çeşitli değişimlere neden olmaktadır. İklim değişikliğinin etkileyeceği sektörler arasında tarım, gıda üretimi, balıkçılık, hayvancılık, ormancılık, dış ticaret, turizm, sağlık, inşaat, iklimlendirme, lojistik ve finans-sigortacılık ilk sıralarda yer almaktadır. Bu değişimler ekonomilerdeki sektörleri, olumlu ve olumsuz yönde etkilemektedir. Küresel ısınma, dünyanın tümünü yakından ilgilendiren, diplomatik ve ticari anlaşmazlıklara yol açabilecek, bölgesel kuraklıkları, kıtlıkları ve hastalıkları tetikleyecek küresel bir sorun niteliğindedir.
NASA’ nın küresel iklim değişikliğinin hayati göstergelerini paylaştığı https://climate.nasa.gov/ web sitesinden elde edilen veriler oldukça üzücü sonuçları ortaya koyuyor. Karbondioksit (CO2) ısıyı atmosferde tutan önemli bir sera gazı. Bir serada cam veya naylon duvarlar ısıyı nasıl içeride hapsediyorsa, sera gazları da ısının atmosferde hapsolmasına neden olan gazlar. Atmosferde bu gazlardan ne kadar çok olursa, Güneşten gelen ve yüzeyden yansıyan radyasyonun geri uzaya kaçması o kadar daha zorlaşıyor ve Dünya da bir o kadar daha ısınıyor. CO2, ormanların yok edilmesi, fosil yakıtların kullanımı gibi insan kaynaklı veya solunum, volkanik patlamalar gibi doğal süreçlerde salınıyor.
Aşağıdaki grafik Hawaii’deki Mauna Loa Gözlemevi tarafından ölçülmüş verileri gösteriyor. Mevsimsel değişimler çıkartılmış olarak atmosferdeki ortalama CO2 seviyesini gösteren grafikte düzenli bir artış var. CO2 Ağustos 2019’da 412 ppm* (Parts Per Million – belli bir gazın konsantrasyonunu gösteren birim.) ölçülmüş. Bu grafiğe göre artış hızı yılda yaklaşık 2 ppm.
Buzullardan alınan verilerden binlerce yıl öncesinde atmosferdeki CO2 seviyesini öğrenebilmek mümkün. Bu değişimi gösteren grafik çok şey anlatıyor. Tarihteki en yüksek değer 300 ppm olmuş, o da yaklaşık 320bin yıl önce. CO2 seviyesinin yaklaşık 100bin yıllık bir periyotla salındığı görülüyor. Bu salınımlar sırasındaki değişim hızı son yıllardaki artış hızının yüzde biri mertebesinde.
Dünyanın ortalama yüzey sıcaklığındaki değişimi gösteren grafik küresel ısınmayı gözler önüne seriyor. 1951-1980 arasındaki ortalama yüzey sıcaklıkları normal kabul edilerek elde edilen aşağıdaki grafik, 1880 yılından günümüze bu ortalamadan sapmaları gösteriyor.
Son 138 yılın en sıcak 20 yılını 1997 sonrasında, en sıcak 10 yılını ise 2005 sonrasında yaşamışız. 2016 kayıtlara göre en sıcak yıl olmuş (sapma 0.98 oC), 2018 yılındaki sapma 0.8 oC olarak ölçülmüş.
Her Eylül ayında kuzey denizindeki buz tabakasının alanı o senenin en düşük değerine ulaşıyor. Her yıl Eylül ayı verileri karşılaştırılarak deniz buzu tabakasındaki değişim takip ediliyor. Aşağıdaki grafik, uydu verisine göre 1979 yılından beri buz tabakasının alanında gerçekleşen azalmayı gösteriyor.
Eylül 1979 ve Eylül 2018’de alınmış aşağıdaki uydu görüntülerinde deniz buzu tabakasının neredeyse yarısına kadar küçülmüş olduğunu görebiliyoruz.
Deniz seviyesi küresel ısınmaya bağlı iki nedenle artıyor: buzulların erimesi ve ısınmayla deniz suyunun genleşmesi.
Aşağıdaki grafik, uydu verisine göre 1993’ten beri deniz seviyesinde kaydedilmiş değişimi gösteriyor. Mayıs 2019’daki son ölçüm 94 (± 4) mm. Yani yaklaşık 1 cm. Deniz seviyesinin her yıl yaklaşık 3.3 mm arttığı da tespit edilmiş.
2021 Ocak ayı için güncel veriler ise aşağıdaki şekilde;
2100 yılında iklim politikaları özelinde ciddi adımlar atılmaz ise küresel sera gazı emisyonları ve ısınma senaryolarına ilişkin en önemli grafik aşağıdaki gibidir. Keskin önlemler alınmaz ise yaklaşık 4.5 santigrat derecelik ortalama sıcaklık artışı beklentisi ile birlikte Dünyanın yaşanabilirlik kalitesi gözle görülür biçimde azalacaktır.
Özetle Dünyamızda “yeni normal” yaz mevsiminin daha sıcak, kış mevsiminin daha da soğuk geçmesi. Yaz mevsiminde artan sıcaklıkların bize getirdiği en üzücü sonuç ne yazık ki orman yangınları. Ülkemizde sıcaklıktan ziyade ana faktör insan olsa da dünya genelinde orman yangınlarının sebebi uzmanlar tarafından aşırı sıcak havalar şeklinde belirtiliyor. 2020 yılı başında Avustralya kıtasında görülen, günlerce söndürülemeyen / kontrol altına alınamayan yangınlar kötü örnektir. Sadece orman örtü yangını konuşulsa da dolaylı sonuçları halen ölçülememiştir.
Küresel ısınmanın yarattığı denge kaybıyla birlikte kış ayları 10 – 20 yıl öncesine göre daha soğuk geçiyor. Aralık ayında beklenen soğuk havaları bir kenara bırakın Aralık, son bahar mevsiminin eğlenceli aylarından biri gibi geçmekte. Kabul etmek gerekir ki mevsimler olağan hallerine göre sanki 1 – 2 ay kaymış durumda. Daha da soğuk geçen kış ayları için aylık – yıllık bazdaki sıcaklık ortalamaları da değişim trendinde. Bültenimizin devamında değişen sıcaklıklara uyum gösterebilen tasarım kriterlerinden, hali hazırda kullanımda olan statik tasarım hesaplarından ve bunun sigorta sektörüne nasıl yansıdığından bahsedeceğiz. Bu konuda özellikle Türkiye gerçeği olarak öne çıkan en gereksiz ancak en çok zarar veren risklerin başında gelen enerji nakil hatlarının görünmeyen tarafını açıklamak gerekecektir. Bilim ve emek ile önlenmesi kesin olan risklerin maliyet yönetimi ve yüksek kar amacıyla göz ardı edilmesi, hiçbir sorumluluğu olmayan tarafların birçok farklı kayıp ve zarara katlanmasına sebep olmaktadır.
ARTAN KÜRESEL ISINMAYA BAĞLI ENERJİ NAKİL HATLARINDA TASARIM KRİTERLERİ
Elektrik enerjisinin uzak mesafelere iletilmesinde; hava hatlarının planlanması ve projelendirilmesi işi, hattın güvenli olarak işletilmesi için büyük önem taşımaktadır. Bir iletim hattı tasarlanırken öncelikle uygun ölçekli harita üzerinde, hattın yapılacağı en uygun güzergâhın saptanması ve seçilen bu güzergâhın projeci tarafından bizzat arazide yerinde incelenmesi gereklidir. Ancak hattın planlayıcısı; hat güzergâhını belirlerken büyük engebelerden, dağ tepelerinden, bataklıklardan, çığ ve sel gelmesi olanaklı yerlerden olabildiğince kaçınmalı, bu hattın uzun yıllar boyu işletileceğini de düşünerek koşullar elverdiği ölçüde yerleşim yerlerine, yollara yakın ova / düzlüklerden geçirmeye çalışmalıdır. Bu incelemede seçilen güzergâh uygun bulunup kesin karar verildikten sonra, arazide topoğrafik çalışma yapılarak güzergâhın kesiti çıkarılır. Daha sonra bu kesit üzerinde proje çalışması yürütülür.
İletim hatlarının tasarımında; tasarımcı kullanılması gereken direk, iletken, travers ve izolatör gibi gerekli birçok veriyi ve bunların özelliklerini kesine yakın bir şekilde bilmesine rağmen iki önemli veriyi tam ve doğru bir şekilde bilemez. Bunlar hattın geçeceği güzergâhtaki rüzgâr ve buz yükleridir. Buz ve rüzgâr yükleri direklerin, iletkenlerin, traverslerin boyutlandırılmasında çok etkin olup göz ardı edilmeleri olanaklı değildir. Ülkemizde elektrik enerjisi iletimi için, hava hatlarının projelendirilmesinin belirlendiği yönetmelik 30.11.2000 tarih ve 24246 nolu gazetede “ Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri “ ismiyle yayınlanmış olup halen yürürlüktedir.
Enerji iletim hava hatları, ülkemiz genelinde farklı iklim şartları altında çalışmaktadır. Bu hatların projelendirilmesi sırasında elektriksel analizlerin yanı sıra, iklim şartlarının neden olduğu ek yüklerin de dikkate alınması gerekmektedir.
İletkenlere gelen ek yükler:
- Buz yükü
- Rüzgâr yükü
- Buz yükü + rüzgâr yükü olarak hesaplarda göz önüne alınır.
a) Buz Yükü ():
Buzun oluşması miktarı ve yapı şekli; yerin deniz seviyesinden yüksekliğine (kotu), değişken hava sıcaklıklarına, rüzgâr ve nem gibi birçok faktöre bağlıdır. Buzlanma, dış görünüş ve özelliklerine göre 4’e ayrılır. Bunlar kırağı, kristal kırağı, don ve kristal buz’ dur. Hasarla sonuçlanan buz yükü türü Kristal buzdur. Kristal buz, aşırı doymuş büyük su damlacıklarının donması sonucu oluşur. Su berraklığında, saydam olmayan ve kendine özgü bir şekil (amorf) bulunmayan gri renkli buza denir. Bir yüzeye tutunma kuvveti fazla olup, iletkenler üzerinde uzun süre kalabilir. Hava hatları için çok tehlikeli olmasına rağmen, genellikle yeterli koşulların oluşmaması nedeniyle sıkça meydana gelmez. Bu 4 çeşit buzlanmanın dışında kar yükü dediğimiz bir yük daha vardır. Yağmakta olan sulu bir kar, hava sıcaklığının ani değişmesi sonucu iletkenler üzerinde tutunur. Daha sonra tam kar’a dönüşen yağmurla bu tutunan kar tabakası kalınlaşır. İletken üzerinde oluşan bu kar kılıfının yoğunluğu 0.2 kg/m3 oluncaya kadar iletkenlere gelecek yük pek önemli değildir. Ancak iletken üzerinde geniş bir yüzey oluşturan bu kar yükünün yüzeyi nedeniyle ani çıkacak kuvvetli bir rüzgârla iletken kopabilir. Özetle iletkende hasar ve kopma için birden çok etkenin bir araya gelmesi beklenir.
Buz yükü genellikle -8 derece ile +2 derece arasında meydana gelir. Yönetmeliğe göre buz -5 derecede oluşur ve buna göre hesaplamalar yapılır.
Buz yükü aşağıdaki formülle hesaplanır:
Ülkemiz buz yükü bakımından beş bölgeye ayrılmıştır. Buz yükü haritası aşağıdaki şekilde belirtilmiştir.
Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri yönetmeliğinde enerji hatlarının hangi koşullara göre tesis edileceği aşağıdaki şekilde belirtilmektedir.
- 1. bölgede bulunup yükseltisi 600 metre den fazla olan yerlerde hatların hesabı 2. bölge şartlarına göre;
- 2. bölgede bulunup yükseltisi 900 metre den fazla olan yerlerde hatların hesabı 3. bölge şartlarına göre;
- 3. bölgede bulunup yükseltisi 1600 metreden fazla olan yerlerde hatların hesabı 4. bölge şartlarına göre yapılacaktır.
Ancak hat birden fazla bölgeden geçerse, her bölgedeki hat bölümü o bölgeye ilişkin değerlere göre hesaplanmalıdır. Tarafımızca yapılan incelemelerde yukarıdaki haritada görülebileceği üzere ülkemizde 5. Bölge (Özel Bölge) olarak tanımlanan coğrafyalar bulunmaktadır. Ancak Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri yönetmeliği incelendiğinde iletim hatlarının 5. Bölge şartlarına uygun tesis edilmesi için gereken şartların belirtilmediği görülmektedir.
Artan küresel ısınma etkisi de düşünüldüğünde değişen sıcaklık ortalamaları, mevsimsel bakım şartları gibi faktörler ana başlıkta toplanarak bilimsel veri tabanlı bir güncel yönetmelik çalışması yapılması kaçınılmazdır. Bu çalışma ne kadar ötelenirse ülkemiz için aşağıda Ekol Ekspertiz Hasar Arşivi ve TEİAŞ arşivinden elde edilen görseller OLAĞAN sayılacaktır.
Ülkemizin Farklı Bölgelerinde Enerji Nakil İletken Elemanlarında Buz Yükü Hasarları
b) Rüzgâr Yükü ():
Yönetmelik, rüzgâr yükünün daha çok +5 °C sıcaklıkta en etkin olduğunu kabul etmektedir. Bu yük, en fazla rüzgârın iletkene yatay doğrultuda dik olarak esmesi halinde etkilidir. Şekilde bir iletkene gelen (Wi) rüzgâr kuvveti ve iletkenin kendi (Po) ağırlığı gösterilmiştir. Şekilden, iletkenin kendi ağırlığının yere dik rüzgâr kuvvetinin ise yere paralel olarak etki ettiği görülmektedir. Şu halde iletkene, bu iki kuvvetin bileşkesi olan (Pn) kuvveti etki etmektedir.
Rüzgâr kuvveti;
a) İletkenin rüzgâr menzili a<200 metre ise; iletkene gelen rüzgâr kuvveti ile hesaplanmalıdır.
b) İletkenin rüzgâr menzili a>200 metre ise; iletkene gelen rüzgâr kuvveti
ile hesaplanmalıdır.
a: Bir direğin sağ ve solundaki açıklıkların toplamının yarısına eşit olan rüzgâr açıklığı (m)
d: iletken çapı (m) ; p: Dinamik rüzgâr basıncı (kg/m2)
c: Dinamik rüzgar basınç katsayısı (pürüzlülük katsayısı)
Tasarım hesap kriterleri sınırlarının oldukça dar olduğu aşağıda bulunan hasar arşivi örnekleri ile açıklanabilir;
- 2018 yılı kış aylarında ülkemizin Güney Ege bölgesinde tesis edilmekte olan Enerji Nakil Hattında meydana gelen hasar tarafımızca incelenmiştir. Hasara konu iletim hattının muhtelif direklerinin, iletim hattı üzerinde oluşan buz yükü sonucu devrildiği gözlemlenmiştir.
- Buz yükü haritası incelendiğinde hasarın meydana geldiği mevkiinin 2. Bölgede yer aldığı gözlemlenmiştir. Ancak sahada ve proje evrakları üzerinde yapılan incelemelerde ENH‘ın tamamının 1600 m rakım üzerinde yer alması nedeniyle yönetmelik doğrultusunda 4. Bölge koşullarına uygun olarak tasarlandığı ve tesis edildiği anlaşılmıştır.
- Ancak tespitlerimiz doğrultusunda proje kapsamında kurulan direklerden bir kısmının 1900 m rakım üstünde kurulmak zorunda kalındığı ve bu bölgedeki hava koşullarının 4. Bölge koşullarının çok üzerinde olduğu anlaşılmıştır. Ancak yetkililer ile yapılan görüşmelerde projenin ilgili yönetmelik ve TEİAŞ uygulama esaslarına uygun olarak tesis edildiği, 5. Bölge koşullarına ilişkin bir ibare bulunmaması nedeniyle ve maliyetlerin çok yükseleceği ön görülerek projenin 4. Bölge koşullarına göre tesis edildiği anlaşılmıştır.
Bulunduğu Lokasyon İtibariyle Minimum Emniyet Şartlarına Göre Tasarlanmayan ve Rüzgâr / Buz Yükü Sonucu Devrilen İletim Hattı Direkleri
- 2018 yılı kış aylarında ülkemizin Güney Karadeniz bölgesinde tesis edilmiş olan Enerji Nakil ve Dağıtım Hattında meydana gelen hasar tarafımızca incelenmiştir. Yaklaşık 300 direğin hatlarda oluşan buz ve rüzgâr yükü sonucu devrilmiş olduğu gözlemlenmiştir.
- Yaptığımız incelemelerde hasara konu hatların buz yükü haritasına göre 2. ve 3. Bölgelerde bulunduğu gözlenmiş olup yer yer rakımın 1600 m üzerine çıkması nedeniyle tasarımların 4. Bölge koşulları doğrultusunda yapıldığı anlaşılmıştır. Ancak ülkemizin değişen iklim koşullarında yaşanan ekstrem hava şartları nedeniyle bu hasarın meydana geldiği anlaşılmıştır.
Değişim Eğilimindeki Güncel İklim Koşullarına Tasarım Bakımından Uygun Olmayan ve Rüzgâr / Buz Yükü Sonucu Devrilen Dağıtım Hattı Direkleri
Enerji iletim ve dağıtım hatlarına meydana gelen buz ve rüzgâr yükü ile ilgili elde edilen bilgiler ve bulgular, tarafımızca yapılan araştırmalar ve hasar tecrübelerimiz doğrultusunda derlenmiştir.
- Ağır iklim şartlarının bulunduğu bölgelerden geçen iletim hatlarına ait iletkenlerin ve direklerin üzerlerinde meydana gelen buz tabakasının etkisiyle kopabileceği,
- Enerji nakil hatları tesis edilirken bu durumun göz önüne alınması gerektiği, (Buz yükü bölgesi iklime ve zemin yüksekliğine göre değişir.)
- Hava hatları, düşey buz yüklerinin etkisinde kaldığı gibi yatay rüzgâr kuvvetlerinin de etkisinde kalmaktadır. Bu sebeple hesaplamalarda rüzgâr kuvvetleri, izolatörlerin salınımları ile direklerin statik hesaplarının da dikkate alınması gerektiği anlaşılmıştır.
- Rüzgâr yükleri hesabında 2 vadi arasındaki oluşan ve normal şartların 2 veya daha fazla katına varan rüzgâr hızları tasarım aşamasında dikkate alınmamaktadır. Yükseklik / kot farkı, vadi / kanyon gibi lokasyonlar, rüzgâr hızına doğrudan etki etmektedir. Ancak hesaplamalarda yıllık bazlı rüzgâr hız ortalamaları ve güncel verilerden yararlanılmadan standart / formülasyon üzerinden tasarımlar yapılmaktadır. Bu da büyük çaplı hasarlara sebebiyet vermektedir.
- Ülkemiz buz yükü bakımından 4 ayrı bölgeye ayrılmıştır. Birinci bölgede buzun oluşmadığı kabul edilmiştir. Bu 4 bölge dışında 5.bölge de bulunmakta olup, “özel bölge” olarak adlandırılmaktadır. Ancak Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri yönetmeliği incelendiğinde iletim hatlarının 5. Bölge şartlarına uygun tesis edilmesi için gereken koşulların belirtilmediği görülmektedir. Özellikle son yıllarda gündemde olan küresel ısınma doğrultusunda ülkemizin iklimsel özelliklerinin değişim içerisinde olduğu görülmektedir. Bu bilgilere istinaden şuan yürürlükte bulunan Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri yönetmeliğinde 5. Bölge (Özel Bölge) koşullarının tanımlanması ve aktif olarak uygulanmakta olan hesaplamaların ülkemizin gelecek yıllarda içerisinde bulunacağı ekstrem iklim koşullarına göre güncellenmesi gerektiği açıktır. Bu çalışmanın yapılmaması sayısız riski tetikleyecektir. Tüm dünya bu konuda farklı çalışmalar içindedir. Ülkemizde son olarak ODTÜ İnşaat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet TÜRER in bir kısım çalışmaları olduğu bilinmektedir.
- Montajı tamamlanarak kullanıma alınan hatlar için yangın poliçelerinde buz yüküne bağlı meydana gelen hasarlara ilişkin açıklamalara ayrıca yer verilmesi, bu türden hasarlarda teminat durumunun daha net ele alınmasını kolaylaştırılacaktır. Zira direklerde devrilme / iletken kopması gibi olaylar ile sonuçlanan hadise kar ağırlığı ile ilişkili olmayıp, buz yükünün süreç içerisinde yarattığı sonuçtur.
Sigorta tekniği ve hukuku bakımından sigorta sözleşmelerinde gereken düzenlemeler yapılmaz ise otorizasyon poliçeleriyle süreçlerin yönetilmesi olanaksızdır. Türk Ticaret Kanunu esas alınarak hukuka uygun sözleşme yapılmaması tazminat yükü ve sebepsiz zenginleşmeye de yol açacaktır. Sigorta sektörünün bir eksikliği olarak göze çarpan en önemli husus Hibrit poliçelerdir. Temel bir amacı hedef almayan genel şart ve özel şartın bir biriyle ilişkilendirilemediği, birleştirilen paket poliçeler en kötü örnekleri oluşturur. İç içe geçmiş anlam bütünlüğünü kaybetmiş sigorta sözleşmeleri bir taraftan sorun yaratır iken diğer taraftan bilim ve mühendislik hizmetlerinden yoksun tasarımlar hasar + tazminatları kaçınılmaz kılmaktadır. Tüm bunların dışında; kamu sorumluluğunda olan hatlar için riskin önlenmesi ve süreklilik adına her gereklilikler sağlanmaya çalışılırken özelleştirilen hatların maliyet yönetimi amacıyla bakımlarının ve onarımlarının gereği şekilde yapılmaması mutlak kayıp ve zararla sonuçlanır.
KÜRESEL ISINMA sebebiyle sürekli değişim eğiliminde olan iklim şartlarını görmezden gelmek adeta cinayettir. Eksperlik mesleğimizin en acı senaryolarından biri de Milli servetlerimizin hali hazırda heba olduğuna en ön sıradan tanık olmaktır. Daha fazla gecikmeden Enerji Nakil Hatları tasarım hesap kriterlerinin günümüz Dünyası şartlarına göre kapsamlı olarak revize edilmesidir. İlgili kurumlara mesleki tecrübemizi aktarmaktan ve her türlü desteği hiçbir karşılık beklemeden sağlayacağımızı da belirtmek isteriz.
“ENERJİ NAKİL HATLARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİ VE SONRASINDA ARTAN RİSKİN DEĞERLENDİRMESİ”
ENERJİ NAKİL HATLARI ÖZELLEŞTİRMELERİ
Elektrik enerjisi kullanımı toplumun vazgeçilmez ortak gereksinimlerindendir. Elektrik enerjisi üretimi, iletimi ve dağıtımının kamu hizmeti niteliği taşıması nedeniyle kamusal bir faaliyet olarak her türlü kâr ve rant ilişkisinden arındırılmış, kesintisiz, kaliteli ve ekonomik (erişilebilir) olarak halka sunulması esas olmalıdır. Kısıtlı da olsa bu raporda değinilmeye çalışılan elektrik üretim ve dağıtım özelleştirmeleri ile birlikte ortaya çıkan uygulamaların doğru analiz edilmesinde yarar vardır.
Elektrik enerjisinin ülkemizdeki serüveni 1902 yılında Tarsus’ta bir su değirmenine bağlanan 2 kW gücündeki dinamo kullanılarak, hidrolik potansiyelden elektrik enerjisi üretilmesiyle başlamıştır.
Osmanlı’dan itibaren 1930’lu yılların sonlarına kadar bazı il ve ilçe merkezlerinin gereksinimini karşılamak üzere küçük güçte hidrolik ve dizel santraller kurulmuş, bu santrallerden beslenen dağıtım şebekeleri üzerinden tüketicilerin elektrik enerjisi ile tanışması sağlanmıştır.
1930’lu yıllarda İller Bankası, Etibank ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi’nin kurulması ile birlikte, elektrik enerjisinin üretim-iletim ve dağıtımında kamu planlaması öne çıkmış, yabancı şirketlere verilmiş olan imtiyazların 1939 yılında kaldırılması ve dağıtım şebekelerinin ilgili belediyelere devredilmesiyle elektrik hizmetlerinin dağıtımında da kamu görev almıştır.
1970 yılında Türkiye Elektrik Kurumu’nun (TEK) kuruluşu ile birlikte elektrik enerjisinde üretim, iletim ve kısmen dağıtım, merkezi olarak kamu eliyle planlanmaya başlanmıştır. 1982 yılında çıkarılan yasa ile belediye ve köy birliklerinin işletmesi altında bulunan dağıtım şebekelerinin de TEK’e devredilmesi sonucu tekel konumunda dikey bütünleşik merkezi bir yapı oluşturulmuştur.
Elektrik enerjisinin üretim, iletim ve dağıtım boyutuyla bütünlüklü bir anlayışla altyapısını düzenleyen merkezi yapının (TEK’in) henüz oluşturulduğu yıllarda, İngiltere’de başlayan ve devamında Avrupa’ya da yayılan “neoliberal” politikalardan ülkemiz de etkilenmiştir. Bu bağlamda 1984 yılı sonlarında çıkarılan 3096 sayılı Yasa ile TEK’in tekel statüsünün önündeki hukuki engel aşılarak, ileride özelleştirme amacına da hizmet etmek üzere “piyasalaşma” yolunda ilk adım atılmıştır.
233 sayılı “Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile yapılan düzenlemede TEK, Kamu İktisadi Kuruluşu (KİK) olarak yer almış ve çalışmalarının da kamu hizmeti niteliğinde olduğu tanımlanmıştır. Ancak, 1993 yılında çıkarılan 93/4789 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile TEK iki ayrı İktisadi Devlet Teşekkülü’ne ayrıştırılmış, böylece üretmiş olduğu hizmetlerin de kamu hizmeti kapsamından çıkarılması sağlanmıştır.
Bu modellerin uygulamaya konulması, işletmede yaşanan sorunları çözümlemediği gibi tarifelerin yükselmesi ve yatırımların mahsuplaşılması gibi konularda da sıkıntılar yaratmış ve beklenen yararların sağlanamayacağı görülmüştür. Yapılan özelleştirmelerin nasıl acı bir reçete olduğu da, gerek uygulamalarda gerekse yargı kararlarında açıkça ortaya çıkmıştır.
Yaşanan bu acı deneyimlere karşı özelleştirme politikasından vazgeçilmemiş, uluslararası sermayenin talepleri doğrultusunda yine İngiltere’den alınan bir model ile “Elektrik Sektörünün Yeniden Yapılandırılması” adı altında “serbestleştirme” ve “özelleştirme” amacına dönük olarak 2001 yılında 4628 sayılı Elektrik Piyasası Yasası hayata geçirilmiştir.
2001 yılında çıkarılan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Yasası’nda; rekabet ortamında çevreyle uyumlu, ucuz, sürekli ve kaliteli elektrik enerjisinin tüketicilerin kullanımına sunulması amaç olarak vurgulanmaktadır.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) özelleştirmeleri genel olarak; “Özelleştirme ile devletin ekonomideki sınaî ve ticari aktivitesinin en aza indirilmesi hedeflenirken, rekabete dayalı piyasa ekonomisinin oluşturulması, devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman yükünün azaltılması, sermaye piyasasının geliştirilmesi ve atıl tasarrufların ekonomiye kazandırılması, bu yolla elde edilecek kaynakların altyapı yatırımlarına yönlendirilmesi mümkün olacaktır. Özelleştirmenin temel amacı nihai olarak, devletin ekonomide işletmecilik alanından tümüyle çekilmesini sağlamaktadır.” amacı ile tanımlamaktadır.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı elektrik enerjisi alanındaki özelleştirme amaçlarını ise;
- Varlıkların verimli işletilmesi, maliyetlerin düşürülmesi
- Elektrik enerjisi arz güvenliğinin sağlanması ve arz kalitesinin artırılması
- Kayıp/kaçakta azaltma sağlanması
- Yenileme ve genişleme yatırımlarının özel sektör tarafından yapılması
- Rekabet sonucu sağlanan faydaların tüketicilere yansıtılması
Şeklinde sıralamaktadır.
4628 sayılı Yasa ile elektrik piyasasında faaliyetler ayrıştırılmış, bu ayrışma sonucunda da iletim ulusal tekel olarak kamuda kalmış, dağıtım ise özelleştirilmek üzere birbirinden bağımsız 21 bölgesel tekele dönüştürülmüştür.
18.05.2009 Tarih 2009/11 No’lu Yüksek Planlama Kurulu Kararı ile açıklanan “Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Stratejisi Belgesi” gereği elektrik dağıtım bölgelerinin özelleştirilmesi işlemlerine hız verilmiş ve 2009-2010 yılları içinde tüm bölgelerin özel şirketlere devrini gerçekleştirmek üzere özelleştirme ihaleleri tamamlanmıştır. Dava sürecindeki özelleştirmelerde dahil olmak üzere tüm özelleştirmeler 2013 yılında tamamlanmıştır.
ÖZELLEŞTİRME ÖNCESİ ENERJİ NAKİL HATLARINDA İZLEME VE BAKIM FAALİYETLERİNİN İNCELENMESİ
Bir işletmede hasarın meydana gelmesinin önüne geçebilmek adına en önemli hususlar BAKIM ve İSTİKRARLI GÖZLEMLEME’ dir. Yüksek kesimli ya da 5. Bölge diye tabir edilen ancak yönetmelikte yeri olmayan lokasyonlar için bakım ve gözlem yapmak zaruridir. Bakım ve gözlem konularında çeşitli teknolojik faaliyetlerde bulunan, yerli ve yabancı sektörde öncü firmalar ile işbirliği içerisinde olan ve bizzat proje bazlı ortaklıklarda bulunmuş sektör insanları ile sürekli görüşme halindeyiz. Güncel ve geleceğe dair bilimsel içerikli bilgilere hâkim olmak adına periyodik olarak toplantılar, webinarlar düzenlemekte ve katılmaktayız.
Enerji Nakil Hatlarında küresel ısınmanın da etkisiyle artan hasar frekansının nasıl minimize edilebileceği, sigorta sektörünün şuan olmasa bile gelecekte kanayan yarası olabilecek bu sorunu ortadan kaldırabilmek amacıyla özelleştirme öncesi kullanılan bakım ve gözleme yöntemleri incelenmiştir.
Yangın Gimbali: Hali hazırda sektörde kullanımda olan Trakka Systems firmasına ait TC-300-R isimli gimbalin oldukça kullanışlı olduğu ve hatlı sistemler (boru hattı, nakil hattı v.b.), fırtına zararları, çevresel incelemeler veya orman yangınlarını belirleme / haritalama konularında etki gösterdiği, birçok olumsuzluğun henüz gerçekleşmeden önüne geçilmesinde oldukça yardımcı olduğu belirtilmekte. Helikoptere monte edilen gimbal ile uzun mesafelerde termal gözlem yapılması ve gözlemlerden elde edilen bilimsel veriler ile verimli bakım faaliyetlerine yön verilmesi mümkün gözüküyor.
Havai Hatları İnceleme Gimbali: Yukarıda bahsi geçen gimballer için altyapı çalışmasının 2008 yılında başladığı TEİAŞ ARGE, Başarı Elektronik, LOPEL, FLIR Sweden ve Optech firmalarının katılım gösterdiği bir çalışma yapıldığı, bu çalışmanın yaklaşık 2 yıl kadar sürdüğü bilinmektedir.
Daha sonra Başarı Elektronik firmasına ait Kaan Air firmasının uygun daha uygun fiyatlı olan SweSystems (Şuan Trakka) firmasının havai hatlar inceleme gimbalini kullanmaya karar verdiği ve 2013 yılında başlamak üzere TEİAŞ ile 3 yıllık bir anlaşma yaptığı, anlaşma kapsamında Kaan Air firmasının, SweSystems firmasına ait gimbal ürünün 3 adet helikoptere entegre ederek enerji nakil hatların havadan incelediği bilinmektedir.
Bu proje ile havai hatların 12 ay boyunca, düzenli olarak, uçuşa elverişli her hava koşulunda incelemesinin yapıldığı, dolayısıyla oluşabilecek muhtemel arızalar ve bu arızaların neden olabileceği diğer hasarların önüne geçilmektedir.
Trakka firması imali gimballer dünyada birçok ülkede bu amaçla kullanılmaktadır. Gimbal yüksek gerilim iletim ve dağıtım enerji hatlarının güvenli hava denetimi için multispektral arıza tespiti ve raporlaması sağlayan bir üründür. Trakka firmasının sektör lideri SWE-400 QUAD modeli, çok bantlı elektrik hattı denetim paketinin en üst modeli olup radyometrik termal kamera, güneş korumalı UV korona detektörü gibi imkânlar sunmaktadır.
TEİAŞ tarafından bu sistemlerin kullanılması ve hatların düzenli bakımlarının yapılması geçmiş dönemlerde risk faktörünü çok büyük ölçüde azaltmıştır. TEİAŞ sorumluluğunda olan YG (Yüksek Gerilim) hatları için hala benzer çalışmaları gerçekleştirmekte ve periyodik olarak havadan yapılan incelemeler ile hatların durumu belirlenmekte ve bakım ihtiyacı bulunan kısımlarda acil müdahale ekipleri ile gerekli bakımlar yapılmaktadır. Bu tür çalışmalar ile risk kesin olarak önlendiği gibi süreç yönetimi sağlanarak direk ve dolaylı birçok kayıp önlenmiştir. Kamu kendi sorumluluğunda olan hatlar için özelleştirme öncesi en iyi firma ve teknolojiler ile gereğini sağlamıştır.
ÖZELLEŞTİRME SONRASI ENERJİ NAKİL HATLARINDA (OG-AG) İZLEME VE BAKIM FAALİYETLERİNİN İNCELENMESİ
Özelleştirmeler sonrasında Enerji Dağıtım firmaları tarafından öncelikli amacın kaynak elde etmek ya da finansal kar sağlamak olduğu, bu sebeple bakım / izleme faaliyetlerinin gerekliliklerinin sağlanmadığı görülmektedir. AG ve OG hatlarında termal inceleme, bakım koşullarının takibi, hat güçlendirmeleri gibi nitelikli çalışmalar yapılmadan, doğrudan dağıtım faaliyetine odaklanarak işletim sağlanmaktadır.
Dağıtım Firmaları ihtiyacı kesintisiz ve kaliteli sağlamaktan ziyade maksimum kar amacı güderek yeterli fizibilite ve bakım çalışmalarını üstlenmemektedir. Tarafımızca hasar dosyaları kapsamında incelenen hatlarda ve trafolarda gözlemlenen eksiklikler maddeler halinde incelenmiştir.
- Enerji Dağıtım firmaları sorumluluk bölgelerinde yeterli teknik personelin bulunmadığı, mevcut personel ile ancak arıza takibinin gerçekleştirilebilir durumda olduğu,
- Hat ve Trafolarda güçlendirme / revizyon gibi bakım gerekliliklerinin sağlanmadığı, trafoların OG hücrelerinin eski tipte olduğu,
- Hatlar üzerinde katastrofik etki gösteren afet durumları haricinde hat iyileştirmelerinin yapılmadığı,
- OG ve AG hatlarda kar ağırlığına bağlı gerekli güçlendirmelerin yapılmadığı,
- OG ve AG hatlarda direk iletkenlerinin herhangi bir nedenle kopması halinde dağıtım firmalarınca U klemens ile ek yapıldığı ancak tüm hat kontrolünün yapılmadığı,
- Trafo merkezleri ve beton köşklerin ilk yapım hali ile kullanıldığı, herhangi bir güçlendirme ve bakım revizyonuna gidilmediği görülmektedir.
Mevcut durumda Dağıtım şirketlerinin “Maksimum Kar, Minimum Maliyet” prensibi ile yönetmeye çalıştıkları süreçte bakımsızlık, denetimsizlik ve rutin kontrol çalışmalarının eksiklikleri sonucunda Enerji Dağıtım Hatlarında benzer hasarların oluştuğu görülmektedir.
İşletmelerin benimsedikleri ve tamamen kendi inisiyatifinde olan işletme karlılığı gerekçesi ile oluşan hasarlar sigorta poliçesine konu edilmektedir. Sigorta sektörü risk olarak tanımlanmayacak, işletme genel gideri durumuna düşmüş bakımsızlık sorunları dahil tüm zararları risk analizi – yönetimi yapmadığından üstlenmektedir. Enerji dağıtım şirketlerinin maliyet yönetimi sigorta sektöründe de bir sorundur. Risk analizi ve gerçekleri görme – öğrenme maliyeti gereksiz gider olarak görülmektedir. Konu tüm taraflar için maliyet yönetimi başlığında toplanır iken kaybedilen ormanlar ve sorumluluğu olmayanların katlandığı zararlar görmezden gelinemez.
Geçtiğimiz günlerde elektrik hatlarından çıkan Hatay Orman Yangınları, Ayvalık ve Sinop Orman Yangınları tamamen bakımsızlık, gerekli revizyonların yapılmaması ve gerekli kontrollerin sağlanmaması sonucunda meydana gelmiştir. Enerji dağıtım hatlarında bakımsızlık sonucunda yalnızca hat elemanlarında değil, sıklıkla oluşan hasarlar sonucunda orman yangınları ile katastrofik ve yüksek maliyetli hasarlar doğmaktadır. Tüm bunların yanı sıra gerçekleşen yangınlar nedeniyle çok büyük alanlarda etkili olan orman yangınları ile ormanlar yok olmaktadır.
Bunların ötesinde bir başka sorunu not etmek isteriz. Ülkemizde forensic çalışmalar değersizidir. Her olay son hali ile tanımlanıp kapatılmaktadır. Orman yanmış, kişi ölmüş, direk düşmüş, tel kopmuş, trafoya patlamış v.s uzayıp giden birçok sonuç nedenleri açıklanmadan kapatılmaktadır. Asıl olan KÖK SEBEP ANALİZİDİR. Orman neden yandı, kişi neden öldü, direk neden düştü, tel neden koptu, trafo neden patladı… v.s bunların tamamı yapılması gereken çalışmalardır. Elektrik kesildi denilmesi bir sonucun açıklanmasıdır. Trafoya kedinin girdiğini tespit etmek kök sebebi bularak kesinti sebebini açıklamaktır.
Bu durumda; tabi ki maliyet yönetilmeli ancak bir şeylere veya kişilere zarar vermeden gereği sağlanarak, etik ve ahlaki yönü unutulmadan işlerin yapılması esas olmalıdır. Eksik yapılan her şeyi sigorta sözleşmeleri üzerinden tazminat ile kapatmak sorunları da çözmez.
Açık Sonuçlar ve Öneriler
- Enerji Nakil Hatları değişen küresel iklim koşulları dikkate alınarak (katastrofik doğa olayları) tasarlanmalıdır. Türkiye standartların güncellenmesi bakımından geç kalmamalıdır.
- Enerji Nakil Hatlarının bakım işlemleri hasar meydana geldikten sonra değil, hızla gelişen teknolojik imkanlardan faydalanılarak periyodik ve sistematik bir planlama ile bilimsel hesaplamalara dayalı iyileştirme ve güçlendirme yöntemleri dahil edilerek gerçekleştirilmelidir. Geçmişte olduğu gibi aynı teknolojiler ile fazlasıyla olanaklıdır. Hatta bu koşullar sigorta sözleşmelerine ön koşul olarak getirilmelidir.
- Enerji Nakil Hatları kaynaklı orman yangınlarının ve yaratabileceği tahribatın potansiyeli göz önüne alındığında, ENH güzergâhında yer alan ormanlık alanlarının yakınlarına yangın müdahale ekip ve ekipmanlarının konuşlandırılması, daha da ötesinde ENH güzergâhının toprak altından geçirilmesi önerilir.
- Her bir enerji üretim, iletim veya dağıtım hattı için, alanında uzman kişi veya kurumların birlikte çalışması ile riziko özelinde titizlikle gerçekleştirilecek bir risk analizinin ve akabinde risk değerlendirmesinin sonucunda, hasarın minimum seviyede tutulması yönünde alınacak önlemlerin ve uygulamaların tespit edilmesi ve bu kriterlerin denetlenmesi gerekmektedir.
- Risklerin açık bir şekilde sigorta şirketleri, reasürans şirketleri, sigortalı ve sigorta ettiren taraflarca görülmesi sağlanarak, poliçeleştirme öncesinde tetikleyici bir faktör olacak risk bazlı güvenlik tedbirlerinin, kapsamlı bakımların ve onarımların, günümüz şartlarına uygun güçlendirme uygulamalarının hayata geçirilmesi önem arz etmektedir.
- Risk izleme, rutin bakım ve değişen koşullara adapte sistemlerin tasarlanmadığı bir dağıtım hattında maalesef hasar kaçınılmaz olmaktadır. Bu koşullar altında sigorta sektörü de gerekli risk analizi, bakım kontrolleri, riziko teftiş gibi gereklilikleri sorgulamaz ise sigortaya konu edilemez, işletme genel gideri sayılan bakım / izleme çalışmalarının yapılmamasından doğan maliyetlere katlanmak zorunda kalacaktır.
- Son dönemde yaşanan orman yangınları ile doğabilecek maliyetlerin yalnızca iletim hattı ve ekipmanları ile sınırlı kalmayacağı gözler önüne serilmiştir. Enerji Nakil hattında meydana gelen kısa devre / ark / iletken kopması gibi basit ve önlenebilir risklerin gerçekleşmesi sonucunda doğrudan Alevli Yangından etkilenen 3. Şahısların kayıp miktarı çok yüksektir. Aynı zamanda iletilemeyen Enerjiden Doğan 3. Şahıs finansal kayıpları, Dağıtım şirketinin finansal kaybı gibi dolaylı etkileri de göz önüne alındığında durumun önemi daha rahat kavranacaktır.
Netice itibariyle; Ülkemizde ve dünya genelinde enerjiye olan ihtiyacın katlanarak artması sonucunda yüksek bilgi, öngörü ve planlama gerektiren enerji sistemlerinin işletilmesinde; fizibilite, tasarım, uygulama ve sürdürülebilirlik çalışmalarının yapılması şarttır. Tüm bu süreçler için risk optimizasyonunun sağlanması ise elzem ve kaçınılmaz bir durum olarak ortaya çıkmaktadır.
Enerji Nakil Hatlarındaki potansiyel riskler günümüz teknolojisinin sunduğu imkânlar ile çoklu mühendislik disiplinlerinin bir arada sentezlenmesi sonrasında asgari seviyelere indirgenebilecek niteliktedir.
Bu kapsamda işletmelerin kar optimizasyonu tercihi yerine risk optimizasyonu tercihi yüksek maliyetli hasarlar meydana gelmesinin önüne geçecektir. Yüksek maliyetin yanı sıra yanan ormanlık alanların yeniden yapımı ise maliyetten çok zaman isteyen bir süreçtir. Riskin yönetilebilmesi için sektöründe bu konuda çalışmalar gerçekleştirerek sigorta poliçesi öncesinde risk analizi yapılarak rutin bakım / izleme çalışmalarının zorunlu tutulması önerilir. Diğer taraftan; fiziki hasarları gidermek kısa vadede olanaklıdır ancak orman ve örtü yangınlarındaki kayıpları yerine koymak yıllar alacaktır. Orman ve doğa adına hukuki süreçleri kim takip etmeli kimin için takip etmeli bilmek gerek. Gelecek nesillere utanç dolu süreçleri ve sorunlar yumağını devrediyoruz.
Sorumlusuyuz…!!!!!!!!